Bizdenciliğin kısa tanımı
Kainat belli kurallarla yönetilir, insanlar da dahil olmak üzere bütün varlıklar bu kurallara tabidir. Kuralların insanlar boyutundaki temeli "haklar" çerçevesinde konmuştur. Hak denince sakın insan hakları ile sınırlandırmayın, insanın hakim olmaya çalıştığı bu kavram bu dünyada var olan her şeyin hakkını kapsar. Ormanların var olma hakkı, arıların bal yapma hakkı, hastaların iyi olma hakkı, çocukların akıl ve fizik sağlıkları korunarak büyüme hakkı, hepsi o haklar bütününe dahildir.
Bizdenciliğin kısa tanımı ise "hakkın kendileri gibi olanlarla, kendileri gibi düşünenlerle sınırlı olmasıdır." Hakkın evrensel olduğunu kabul etmekte zorlanan bir yaşam düsturu, olanı ve biteni "ne yapsa yeridir, çünkü bizdendir" şeklinde bir fanatizme buladığında kainat içine çökmeye başlar. Neden? Çünkü bizdencilerin temel yanılgısı, kendilerinden olduğunu zannettiklerinin "mükemmel" olduğunu düşünmeleridir. Bu durum en çok akıl ve bilim çerçevesinde ele alınmasını gerektiren "bu dünya" kurallarıyla bağdaşmaz. Hiçbir uçak "bizden" olmak dışında başka bir özelliği olmayan biri tarafından uçurulabilir mi? Hiçbir tren hızlanması mümkün olmayan bir rayda hızlandırılıp tutulabilir mi? Hiç on dört yaşında bir kız çocuğuna tasallutta bulunan bir adam aklanıp savunulabilir mi? İşte bizdencilerin temel yanılgısı budur, "bizden olsun da nasıl olursa olsun", "bizden olan her zaman haklıdır", "bizden olanın yaptığı her şey doğrudur."
Bizdenciliğin tarihi aslında son derece eskidir. Aklın ve bilimin reddedilmesinin irfan sayıldığı orta yüzyıldan bile çok daha gerilere gider. Dahası bizdenciler çağlar boyunca en çok dini ve ırkçılığı söylemlerine alet etmişlerdir. Oysa ne din ne de ırk kavramının akıl ve bilimle çelişir bir yanı yoktur. Ancak mesele çıkar sağlamak ve nüfuz alanını genişletmek olduğunda akıl ve bilimin zaten bir yeri yoktur. Bizdencilik gerçek din ve ırk kavramlarıyla ilgilenmez, onların içerisinde ayıkladığı ve bütünle ilişkisi olmayan saptırmalar üzerine kendi menfaat sistemini kurar. Herkesin "bizden" olduğu bir dünyayı kimi zaman cebren yaratmaya çalışırken, alemlerdeki çeşitliliğin gerekçelerini sorgulamayı bile aklından geçirmezler.
Oysa evrende hiç kimsenin reddedemeyeceği bir düzen vardır. Bu düzen mevcut bilgilerimizle açıklanabilir değildir. Doğrudan bilimsel örnek vererek açıklamaya çalışayım. Teorik fizikçiler evrenin "big bang" (büyük patlama) olarak adlandırılan süreçte, "bir noktadan" patlayarak oluştuğunu kabul ederler. Bir noktadan boşluğa olan patlama 360 derecelik bir küresel hacimde genişleme anlamına gelir. Peki böyle bir patlama nebula olarak adlandırılan sarmalların oluşumunu nasıl açıklamaktadır? Yerçekimsiz bir alanda bir havai fişek patlattığınızı düşünün, yerçekimi olan dünyamızda bile bir havai fişeğin hiçbir huzmesi birbirine değemezken, sarmalların nasıl oluştuğunu açıklayabilmek mevcut bilgilerle mümkün değildir. O halde bildiklerimizin önemli bir bölümü bilgi eksikliğinden kaynaklanan kabullenmeler üzerine kurulu bir tanımlamadır (deskripsiyon). Esas olan ise bu hiç açıklayamadığımız düzendir.
Bizdencilerin en büyük zaafı da açıklamaya yönelik hiçbir çabalarının olmamasıdır. Zira bütünü görmek istemezler, büyük bir kısmı iyi niyetli, lakin küçük bir kısmı da kendi çıkarlarını kollamaya yönelik kötü niyetle bezenmiş kabullenmişlikle sınırlandırılmıştırlar. Onlardan sandıklarının ve onlar gibi düşündüklerini zannettiklerinin en doğru seçim olacağına inanırlar. Bilimsel ya da değil, karşı bir görüş, farklı bir bakış istemezler. Bunların yanlış din yorumu üzerine yaslanmış olanları, olanı ve biteni "kader" olarak nitelendirip geçiştirir. Bunu yaparken Levh-i Mahfuz'un neden bir şerit (ip) değil de, bir levha olduğunu akıllarına bile getirmezler. O bir levhadır, çünkü tek boyutlu bir zamansal süreci anlatmaz, içerisinde bütün olasılıkları kapsar. Kader bunların hepsinin ortak adıdır. Dolayısıyla eksik yapılmış bir binanın altında kalıp ölen çocuklarımız da "Haşir Meydanı'na bırakılmadan hesapları kapatılan masumlar değil, akıl ve bilimi reddedip eksik bina yapan mütahit ve buna göz yuman "bizdenciler"in kurbanlarıdır.
Bizdencilik kendi sınırları içerisinde kaldığı sürece elbette kendi çerçevesi dahilinde sorunlara neden olacaktır. Örneğin hastalanmış çocuğu tek özelliği "bizden" olmak olan yetersiz bir hekime götürürseniz, iyileşmesi gecikir ya da durumu kötüleşir. Yaptıracağınız binayı tek özelliği "bizden" olmak olan yetersiz bir mütaahhide verirseniz, er ya da geç göçer, siz altında kalırsınız. Amma, siz bizdenciliği devletin ve toplumun her noktasına nüfuz ettirmeye çalışırsanız, o zaman başkaları da zarar görmeye başlar. Olacakları "Elhamdürillah bize teğet geçer", "Hamdolsun zulamız yeterlidir" şeklinde geçiştiremezsiniz. Dahası bizdencilik düsturu sürdürülebilir değildir. Yetersizlik ve hata silsilesi üst üste eklenmeye başladığı zaman, zincir bir noktada kırılır. Hele bizim gibi kırılgan bir ekonomiye sahip olan, doğal kaynaklarının altından girip üstünden çıkan, verimli topraklarına rağmen tarımının, hayvancılığının canına okumuş bir ülke için bizdencilik çok daha tehlikeli sonuçlar doğurur.