Bizde ne olur?

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

Önce Avrupa Merkez Bankası’nın cesaretlendirici tavrı arkasından da Amerikan Merkez Bankası’nın faiz operasyonunu erteleme kararı piyasalara iyimserlik dopingi gibi oldu. Herkesin neşesi yerine geldi. Aktörlerin risk alma eğilimi yükseldi. Finansal fiyatlar yukarıya doğru hareketlendi. Bir ralli oluştu. Son günlerde bu hareketin hızı biraz yavaşladı. Bir yandan Avrupa’ya da sıçrayan terör bir yandan da kar realizasyonu dalgası önceki günlerin coşkulu havasını biraz bozdu. Yine de gelişmekte olan ülkelerdeki kıpırdanma işaretleri sürüyor. Henüz temel reel büyüklüklere yansımamış olsa da ileriye dönük olumlu beklentiler doğdu. Gelişmekte olan ekonomilerin bu ralliyi orta uzun vadeye taşıyarak bir büyüme atılımı yapabilecekleri tezi geldi gündeme. 

Bizim piyasalarımızda da küresel iyimserliğin kışkırttığı ralliye paralel hareketler oldu. Genelde gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi bizde de sermaye girişleri de hızlandı. Türk Lirası değerlendi. Piyasa faizleri düştü. Merkez Bankası’nın ortalama fonlama faizi de bu kervana katıldı ve 20 baz puan geriledi. Varlık fiyatları yükseldi. Türkiye’ye dönük yabancı sermaye yatırımlarının da yükseleceği beklentisi güçlendi. 

Bütün bunlar öteki ülkeler için sorulan bir sorunun bizim için de sorulmasına yol açtı. Şimdi Türkiye ekonomisinin bu ralliyi daha öteye taşıyıp, reel bir canlanmaya çevirmesi olasılığı tartışılıyor. Farklı görüşler var tabii. Kimileri bu dönüşümün rahatlıkla yapılabileceğini düşünüyor. İşi Türkiye ekonomisinin öteki gelişmekte olan ülkelerden pozitif ayrışacağını söylemeye kadar getirenler de var. Kendi adıma ben işi bu kadar ileriye götüremiyorum. Hem Türkiye ekonomisinin yapısından gelen zafiyetlerin sürüyor olması hem de içinde bulunduğumuz dönemde ekonomik ve jeopolitik olumsuzlukların daha da belirginleşmesi nedeniyle yaşanan ralliyi bir büyüme trendine çevirebilme olasılığının düşük olduğu kanısındayım. 

Yapı zafiyetlerimizi başında her zaman olduğu gibi tasarruf yetersizliği geliyor. Bu zafiyet bizim yatırım performansımızın da dışarıdan gelecek yatırım fonlarına bağımlı olması sonucunu doğuruyor. Uluslararası planda 2008 krizinden bu yana reel yatırıma akan yatırım fonu hacmi azalmış durumda. Bu eğilim riski yüksek ülkelerde daha da büyük. Gelen fonlar daha çok finansal operasyonlara, spekülatif yatırımlara yönelik oluyor. Bunlar da doğaları gereği reel yatırıma uygun olmayan kısa vadeli ve sıcak fonlar. Biz bu eğilimlerin yarattığı tabloyu bir kaç senedir yaşıyoruz. Kamu yatırımlarındaki ihtiyatlı eğilim korunurken özel sektör yatırımları fevkalade gerilemiş durumda. Bu koşullarda piyasa esintilerinden bir reel büyüme ivmesi yaratmak olanaksız denecek kadar zor. 

Büyümeyi kışkırtıp, sürükleyecek talep kalemleri açısından da durum pek ümit verici görünmüyor. Örneğin hem iç hem de dış talep henüz tam anlamıyla toparlanmış değil. Dış talep dış etkenlerden olduğu kadar iç gelişmelerden de etkileniyor. Aslında ihracat ve ithalat bir arada yavaşlamış durumda. İthalatın yavaşlaması temelde büyüme hızının düşük olmasından kaynaklanıyor. Son dönemde petrol fiyatlarındaki gerilemenin enerji faturamızı düşürmüş olması ithalattaki nominal gerileme tablosuna destek veriyor. İhracat ise büyük ölçüde yakın çevremizdeki dış pazarlarımızı kaybetmiş olmamız nedeniyle yavaşlıyor. Mal ihracatı yavaşlarken son dönemde özellikle turizmdeki tıkanma nedeniyle hizmet ihracatımızda da kayıp var. Bütün bunlar finansal ralliyle düzelecek olgular değil. Dolayısıyla dış talepten de pek umut yok. İçeride ise kamu tarafında ısrarla denge kovalanıyor ve sıkı konum sürdürülüyor. Parasal alanda da faizler görece yüksek. Enflasyonun yüksek olması paranın gevşetilip faizin düşürülmesini engelliyor. Öte yandan, hem iktisadi hem de jeopolitik risklerin sürekli yüksek düzeyde seyretmesi faizi yukarıya doğru baskılıyor. Bunlar da piyasa esintisi ile değişecek eğilimler değil. 

Türkiye ekonomisinin son dönemde en önemli zafiyeti beklentilerin bozuluyor olması. Beklenti anketlerindeki son eğilimler bozulmanın hızlandığını ve güçlendiğini gösteriyor. Bunun pek çok nedeni olabilir. Bana kalırsa en önemli neden siyaseten beslenen gerilimler ve sıcak çatışma iklimi. Bu koşullar düzelmedikçe beklentileri kalıcı biçimde olumluya çevirmek zor. Böyle bir ortamda dışarıdan gelen esintilerle oluşan rallileri reel süreçlere dönüştürmemiz pek mümkün olmaz diye düşünüyorum. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018