Biz AB’yi görüyoruz, AB’de bizi görüyor mu?

Dr. Hakan ÇINAR
Dr. Hakan ÇINAR SIRADIŞI hakan.cinar@dunya.com

Vizontele’deki o unutulmaz sahne gelin­ce aklıma, başlığı da böyle atıverdim. Te­levizyonda Zeki Müren’i ilk kez gören köylüler soruyor, Zeki Müren’de bizi görüyor mu? Şim­di ben de soruyorum, bu sıralar Cumhurbaşka­nı Recep Tayyip Erdoğan sıkça Avrupa Birli­ği’nin güç kaybının önüne geçebilmesinin an­cak Türkiye’yi de aralarına almaktan geçtiğini dile getirmesine karşın, acaba AB’nin de günde­minde Türkiye var mı? Malum AB’nin şu an ba­şı ABD’nin uygulamak üzere olduğu vergiler ile hayli dertte.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AB üyeliğinin stra­tejik hedef olduğunu belirterek “Avrupa Birliği güç ve irtifa kaybının önüne geçmek, hatta ter­sine çevirmek istiyorsa bunu ancak Türkiye’nin tam üyeliğiyle başarabilir” diyerek konuyla ilgili AB’nin dikkatini çekmeye çalışıyor.

AB’nin gün­deminde ise Ukrayna’nın geleceği, enerji mali­yetleri, Çin ile nasıl rekabet edileceği, Trump’ın uygulamak üzere olduğu vergiler bulunmakta. ABD’nin çelik ve alüminyuma gümrük vergisi uygulamasına benzer bir adımla yanıt verme­ye hazırlanan AB, önümüzdeki aydan itibaren 26 milyar euro değerindeki Amerikan ürününe yeni vergiler uygulanacağını belirtti.

Yanı sıra Amerikan ürünleri için halihazırda askıda olan vergi düzenlemesinin 1 Nisan’da sona ereceğini ve yeni vergilerin 13 Nisan’da tam olarak yürür­lüğe gireceği de belirtiliyor. AB tarafından iki haftalık bir istişare döneminin başladığı ve dü­zenleme kapsamına girecek tüm ürün katego­rilerinin belirleneceği açıklaması gelirken, Av­rupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, önlemlerin ölçülü olacağını belirtiyor.

Bu ko­nuda temkinli olduklarını belirtmesi de dikkat­lerden kaçmıyor, zira AB genel anlamda da kan kaybettiği bir evreden geçiyor. “Jeoekonomik ve siyasi belirsizliklerle dolu bir dünyada, ekono­milerimizi bu tür tarifelerle yük altına sokma­nın ortak çıkarımıza uygun olmadığına inanıyo­ruz. Anlamlı bir diyaloğa girmeye hazırız” diyen Leyen’in bu tavrı da zaten mevcutta var olan da­ralmanın ve sıkıntılı bir dönemin içinde olduğu­nu yeterince ortaya koyuyor.

AB, Türkiye’nin radarına girdi

Ülkemiz, Avrupa pazarına yaptığı ihracat­la önemli bir ticaret hacmine sahip. Ocak ayın­da, Türkiye›nin toplam ihracatı %5,8 artışla 21 milyar 164 milyon 177 bin dolara ulaşırken, bu­nun %48›i (yaklaşık 10 milyar 320,1 milyon do­lar) Avrupa ülkelerine gerçekleştirilmiş. Bizim açımızdan Avrupa çok yüksek bir paya sahip ol­masına rağmen, AB’nin ithalatındaki payımız ise sadece %3,3. Ve en çok ithalat yapılan 6.ülke konumundayız. Bu oran 2024 yılı Ocak-Ağustos döneminde, %4,1 ile tarihi zirveye ulaşmış. As­lında Avrupa’nın toplam ithalatının son derece küçük bir yüzdesinin Türkiye’den olması bu pa­zarda halen çok fazla fırsata sahip olduğumuzu da ortaya koyuyor.

Gündeme getirmeyi pek istemesek de Tür­kiye’nin AB’ye başvurusundaki duruma bir göz atalım. Hatırlanacağı üzere Türkiye’nin AB ile katılım müzakereleri 3 Ekim 2005’te başladı. Müzakereler, toplamda 35 fasıl üzerinden yü­rütülürken, süreçte çeşitli siyasi ve yapısal en­geller nedeniyle ilerleme durmuş vaziyette.

Şu ana dek açılan fasıl sayısı 16. Sadece 1 fasıl ge­çici olarak kapatılırken, 8 fasıl, AB konseyi tara­fından Kıbrıs meselesi nedeniyle bloke edilmiş durumda. Diğer fasıllar ise Avrupa Komisyo­nu’nun “Türkiye›nin demokratik reformların­da gerileme» gerekçesiyle askıya alındı. Bloke edilen fasıllar arasında; malların serbest dolaşı­mı, mali hizmetler, tarım ve kırsal kalkınma, ta­şımacılık politikası, gümrük birliği ve dış ilişki­ler gibi başlıklar var. Demokrasi ve hukukun üs­tünlüğü, gümrük birliği güncellenmesi ve Kıbrıs meselesi süreci tıkarken, müzakereler fiilen durmuş durumda. Görülen o ki, müzakerelerin ilerlemesi siyasi kararlar gerektiriyor.

Süreç devam eder mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan AB’ye tam üyeliği­nin stratejik hedefimiz olduğunu, işbirliğinin karşılıklı fayda ve saygı temelinde ilerlenmesi­ni arzu ettiğimizi dile getiriyor. Ancak AB, bah­se konu siyasi engeller giderilmeden masaya oturacak gibi görünmüyor. Erdoğan, Rusya-Uk­rayna savaşının doğurduğu sonuçlar, ABD’nin tutumu, Suriye sorunu gibi pek çok konuda Tür­kiye’nin AB için önemli bir aktör ve çözümm noktası olduğunu belirtirken, AB’nin de güçlü bir Türkiye’yi yanına almasının öneminin al­tını çiziyor.

Ancak bugüne kadarki tecrübemiz AB’nin ilkelerinden ve beklentilerinden kolay kolay geri adım atmayacağını işaret ediyor. 1996 yılında imzalanan Gümrük Birliği’nden bu ya­na tam üyelik konusunda ağzımıza bal çalma­ları dışında bir ilerleme görmemiş olmamız da, AB’nin bizi pek de göreceğinin sinyallerini ver­miyor. Hani dünyanın öbür ucuna gitmek için yola çıkan ve eleştirilen karınca misali; varama­sak da yolunda ölürüz deyip, bu yöndeki çabayı sürdürmek yine de en doğru yol olsa gerek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomide sil baştan 28 Mart 2025
İkinci sezonun fragmanı 14 Şubat 2025