Bitmek bilmeyen korku filmi
Belki de hayal et ve bir korku filmi senaryosu yaz deselerdi, son beş yılda yaşadıklarımız kadar olumsuzunu hayal edemezdik diye düşünüyorum. Önce ABD-Çin ticaret savaşları ile başlayan ekonomik olumsuzluklar derken, arkadan gelen asıl felaket pandemi oldu ve dünyayı allak bullak etti. Yaklaşık 5 milyon kişi yaşamını yitirdi. Haydi neyse iki buçuk yılın ardından geride kaldı derken, öyle derin ekonomik izler bıraktı ki, ülkeler bir türlü toparlanmak bilmedi.
Bundan elbette biz ve bizim gibi ekonomisi yere sağlam basamayan ülkeler daha fazla nasibini aldı. Ardından Rusya-Ukrayna savaşı ve onunla beraber başlayan enerji krizi, tahıl krizi ve Avrupa’da baş gösteren daralma, kısmen de olsa resesyon hali. Ana müşterimiz de bu bölge olunca, bir de enerji maliyetleri aşırı yükselince, haliyle ülkemizde dış ticaret açığı konusu bir krize dönüştü.
Ekonomik verilerin kırmızı alarm vermesi, aşırı enflasyon, seçime doğru giden yol derken, yüksek borçlanma ve kredi musluklarının kapanması, üretimde de birçok sektörün sıkıntıya düşmesine neden oldu. Seçimin ardından sonucu ne olursa olsun artık kolay kolay gelmeyen yabancı yatırımcı gelir derken, bu kez belki de en büyük felaket ile karşılaştık. 6 Şubat’ta meydana gelen deprem.
Yaralarını sarmanın yıllar süreceği, binlerce ailenin yok olduğu o inanılmaz felaket. Çarşamba günü Şanlıurfa’da yaşanılan sel felaketi bile tüm bunların ardından neredeyse etkisiz kaldı. Bu korku filminin bir an önce sonlanması hepimizin duası, ama gelin görün ki bu işler sadece dua ile düzelmiyor.
Son verilere göre bütçe açığımız 170,6 milyar seviyelerine ulaşmış durumda. 54 yaşımdayım ve ülkemizde pek çok seçime tanık oldum. Ama bu sene gerçekleşecek seçim kadar gerilimin yüksek olduğu bir seçim herhalde yaşamadım.
Aslında deprem öncesini ve binaların nasıl bu denli problemli olduğunu çok konuştuğumuz için, herkes bundan sonraki süreç ve yeniden ayağa kalkma senaryolarını her iki ittifaktan da tam anlamı ile görmek ve duymak istiyor. Ortada pek çok senaryonun dolaştığına her ne kadar tanık olsak dahi, kafaların bu denli karışık olması ve halen bölgede yaşayan on binlerce insanın geleceklerine dair endişelerin sürmesi, ister istemez önceliğimiz olmayı sürdürüyor. Sürdürmeli de.
Siyasi partilerin seçim sonucuna dair yolun buradan geçtiğini; yaşananların ve bundan sonra olacakların muhakemesinin pek çok seçmenin oyu üzerinde önemli etki yaratacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Depremin, dış ticaretimiz üzerindeki etkisinin de konuşulması gereken döneme artık geldik.
Bir önceki yazımda da ele aldığım gibi dış ticaretimizin de bilhassa ihracatçımızın da bu sıra yüzü gülmüyor. Her ne kadar AB ülkelerinden ve Avrupalı bankalardan olumlu sinyaller gelmeye başlamış olsa da, istenilen seviyelere gelmek zaman alacak. Depremin etkilediği 11 ilimizin ihracat içerisindeki oranı yüzde 8,5 iken, ithalat payı ise yüzde 6,7 seviyesinde.
Depremin ihracat üzerindeki ilk etkisinin ise 1,5 milyar dolarlar düzeyinde olduğu yapılan çalışmalardan ortaya çıkarken, deprem bölgesindeki 11 ilimizin ihracatının yüzde 43 düşüşle 985 milyon dolara gerilediği istatistiklerde yer aldı.
Bu düşüş elbette bir yerde duracak ve toplam ihracatta çok büyük yaralar açmayacaktır. En azından hepimizin temennisi o. Ancak bölgenin tarım arazilerinin önemli bir kısmını da bünyesinde bulundurması, bitkisel üretiminin yaklaşık yüzde 20'sinin bölgeden elde ediliyor olması bana göre daha fazla endişe verici. Tüm tarım ihracatımızın yüzde 20’sini de bu iller gerçekleştiriyor.
On bir ilin toplam gayrisafi hasıladaki payı yüzde 9,3 iken tarımdaki pay oranı yüzde 14,3. İhracatı bir tarafa koydum, ülke içinde önemli bir enflasyon sebebi oluşturacağını görmek pek de zor değil. Her şeye rağmen korku filmi biter ve yeniden ayağa kalkarız, buna inancım tam.
Dış ticaret rakamlarımızı da daha iyi seviyelere taşırız, ona da inanıyorum. Tüm bunlar için bizlere ne düşüyor derseniz; milletçe bağlılık, siyasi barış, birliktelik ve elbette çalışmak, çalışmak, çalışmak. Etik kurallara uygun, mış gibi değil, gerçekten doğru eylemlerle çalışmak. Güçlü durduğumuz sürece, hiçbir korku filminin veya senaryosunun bizi yıkmaya gücü, emin olun yetmeyecektir.