Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Programı Direktörü Anna Tibaijuka
Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Programı, "Dünya Şehirlerinin Durumu" raporunun 2008-2009 dönemine ilişkin bölümünü yayınladı geçtiğimiz günlerde. 264 sayfadan oluşan belgeler, dünya genelinde şehirleşmeye yönelik önemli istatistikler ve araştırmalar içeriyor. Bu verilerin ortaya koyduğu tablo ise oldukça çarpıcı: 2008 yılının başından bu yana dünya nüfusunun yarısı şehirlerde yaşıyor. 1990 yılından bu yana yaklaşık 250 milyon kişiyi barındıran 700 yeni şehir ortaya çıktı. Nüfusları 20 milyona ulaşan 'megapol'lerim sayısı her geçen gün artıyor. Tokyo ve Meksiko'nun ardından Bombay, Dakka, Sao Paulo ve Karaçi gelecek. Birleşmiş Milletlere göre, 21. yüzyıl şehirlerin yüzyılı olacak ve dünyanın şehirleşmesi, tüm ekonomik, sosyal ve ekolojik dengeleri yerle bir edecek.
BM'ye göre, şehirleşmenin yüzde 95'inin sorumlusu gelişmekte olan ülkeler. Bu ülkelerde her ay 5 milyon kişi şehirlere göç ediyor. Gelişmiş ülkelerde ise bu sayı sadece 500 bin. Yine BM tahminlerine göre gelişmekte olan ülkelerdeki şehir nüfusu 2050 yılına kadar iki kat artış kaydedecek. Bunun sonucunda ise dünya genelinde şehirde yaşayanların oranı 5.3 milyara ulaşacak. Bu nüfusun üçte ikisi Asya'da, dörtte biri Afrika'da yaşıyor olacak. Gelişmekte olan ülkelerde ise, şehirlerin yaklaşık yarısında nüfus artışı yüzde 1 civarında.
Rapor, gelişmekte olan ülkelerdeki şehir nüfusunun artışını göçe değil, fakat doğal nüfus artışına bağlıyor.
Gelir eşitsizlikleri
BM, bu sene yayınladığı raporunda ilk kez şehirler arasında gelir eşitsizliği katsayısına yer veriyor. Raporda, şehirler 0 ve 1 arasında değerlendiriliyorlar. "0" mükemmel eşitlik anlamına gelirken, "1" maksimum eşitsizlik anlamına geliyor. Güney Amerika ve Sahra Afrikası'nda yer alan çok sayıda şehir 0.6 seviyesinin üzerinde yer alıyor. Bu arada 0.6 sınırı "sosyal patlamaların yaşanabileceği" bir sınırı temsil ediyor. Bogota, Sao Paulo, Johannesburg gibi şehirlerde 0.7 seviyesine ulaşılıyor. Bugün Afrika'da şehir nüfusunun yarısı fakirlik sınırında yaşıyor.
Gelir düzeylerinde en dengeli tablonun izlendiği ülkeler ise Batı Avrupa ülkeleri.
Dünya genelinde bakıldığında ise gelir eşitliği konusunda en başarılı olan şehir, 0.22'lik bir katsayıya sahip olan Pekin. Fakat, şehirdeki göçmen işçiler dikkate alındığında, ki bu işçiler başkent nüfusunun üçte birini temsil ediyor, o zaman katsayı oranı 0.33'e yükseliyor ki, bu da Asya ortalaması olan 0.39'a yakın bir oran.
Küresel ısınma ve şehirler
Şehirlerin küresel ısınmaya ne derece etki ettiklerine yönelik de bir değerlendirmeye yer verilen raporda, "Sera gazı emisyonunun miktarını artıran bir ülkenin şehirleşme boyutu veya bir şehrin büyüklüğü değil, şehrin yapısı, yaşam şartları ve çevre politikalarıdır" yorumu yapılıyor. Bunun en güzel örneği ise, Sao Paulo, San Diego'dan dört kat daha büyük bir şehir olan Sao Paulo'nun, San Diego'nun yol açtığı karbon emisyonunun sadece onda birini gerçekleştiriyor olması.
İşte bu kapsamda, BM-Habitat Programı Direktörü Anna Tibaijuka, çok sayıda şehrin yaratıcı şehircilik politikaları ile bu sorunlara karşı mücadele verdiklerini kaydederken, "Yöneticiler, şehirlerin sadece bir sorun unsuru olmayıp, aynı zamanda çözüm olduğunu anladılar" diyor.
Ekonomik gelişim insanları şehre itiyor
Tanzanya doğumlu Tibaijuka, aslında bir ekonomist. 1998 yılında en az gelişmiş ülkeler özel koordinatörü olarak BM'de çalışmaya başlayan Tibaijuka, 2000 yılından bu yana İnsan Yerleşimleri Merkezi'nin başında. Hatta Tibaijuka, bu merkezi o derece geliştirdi ki, İnsan Yerleşimleri, BM tarafından 2002 yılında "program" statüsünü aldı.
Tibaijuka, şehirleşmenin kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Bunun nedeni ise ekonomik gelişimin insanları, daha iyi bir hayat bulma umuduyla şehre gitmeye zorlaması. Tibaijuka'ya göre asıl sorun şehirleşmenin "prematüre" yani zamansız olması. "Bazı şehirler bu değişimi çok erken ve çok hızlı bir şekilde yaşıyorlar. Öncelikle tarım üretiminden elde edilen gelirlerin, kırsal işgücünü özgür kılması ve şehirleşmenin ülkenin gıda güvenliğini tehlikeye atmaması gerek" diyor Tibuijuka.
Küresel ısınmanın başlıca sorumlusu şehirler
Şehirler küresel ısınmadan en fazla etkilenen alanlar. Diğer yandan da küresel ısınmanın başlıca sorumlusu konumundalar. Peki bu durumda yapılması gereken ne? Şehirler boşaltılmalı mı? Tibaijuka'ya göre, şehirlerin boşaltılmasına çoktan başlanmalıydı. Tabii ki öncelikle küresel ısınma yüzünden yaşam alanlarını kaybedenlere yönelik altyapıların gerçekleştirilmesi gerekli. "Küresel ısınmanın en büyük sorumlusu büyük şehirler" yorumunda bulunan Tibaijuka, "bugün yaşanan en büyük zorluk çok farklı krizlere küresel bir cevap aranıyor olması".
Bir yandan küresel ısınma, diğer yandan gıda, enerji, finans ve konut krizi… Bir yandan daha iyi bir hayat umuduyla toprağını tek edip şehre göç edenler… Diğer yandan doğal hayatın tehlikeye girmesi, gıda fiyatlarının patlaması… Suprime krizi, geri dönmeyen krediler… Finans krizi, üretimin yavaşlaması, krediye ulaşımın zorlaşması…
Aslında bu noktada şehirleşmenin en uyumlu yaşandığı Çin'e ve Tibaijuka'nın Çin hakkındaki yorumlarına kulak vermekte fayda var: "Rejim ne olursa olsun, önemli olan siyasi irade. Sorunları çözümleyecek olan piyasalar değil. Çin otoriteler şehirler ve köyler arasındaki ilişkiyi dengelemek, fakirliği azaltmak, ucuz lojmanlar inşa etmek için gerçekten benzersiz bir çaba gösterdi. Demokratik ülkeler de ise, bu çabayı sarf etmesi gerekenler vatandaşlar olmalı."