Birleşik Krallık 1603-2014?
Çarşamba günü yapılacak referandumda, İskoçya’nın popülist ve demagog politikacıları mı, yoksa sağduyu ve reel ekonomi mi ağır basacak? İskoçya’nın, 1603’ten beri İngiltere’yle stratejik mantık evliliği sürmeli mi? Bu sorunun 400 yıldır yanıtı aynıydı: Sürmeli. Çünkü ortak çıkarları, tek bir ada üzerinde tek bir devlet gerektiriyor.
1603’te, efsane kraliçe Birinci Elizabeth öldü. Evlenmemişti. Çocuğu yoktu. Memlekete kral lazımdı: En “uygun” kral, İskoçya’da zaten 36 yıldır tahtta olan Altıncı James’di. James’in annesi, İngiliz kralı Sekizinci Henry’nin kızkardeşiydi. Dolayısıyla, kan bağı “tutuyordu.” Böylece, İskoçya’dan kral ithal ettiler. İngiliz-İskoç birliği başladı. İkisi de Protestan, dilleri aynı, iki ayrı ulus, tek kral.
James bilgeydi. İki ulusu bir arada tutacak becerilere sahipti. Paranın bir yüzüne İngiliz, diğer yüzüne İskoç “manevi değerlerini” resmettirdi. Kenarına İncil’den “Ben onları tek ulus yapacağım” sözünü yazdırdı. İncili, Latince'den İngilizce'ye çevirttirdi ki herkes dinini ana dilinde öğrensin, ana dilinde dua etsin. İskoç ve İngiliz bayraklarından ortak bayrak yaptırdı. Parlamentodaki ilk konuşmasında, “Bu ada benim hukuken karım, ben de onun kocasıyım. O, benim vücudum, ben de onun başıyım” diyerek ortaklığa nasıl baktığını gösterdi. Krala önce soğuk duran Parlamento, onu zamanla benimsedi.
James’in ölümünden sonra işler bozuldu: Yerine geçen oğlu Birinci Charles, Fransız krallarına özenip parlamentoya höt zöte başlayınca iç savaş çıktı. Uzun bir kargaşa ve istikrarsızlık ardından parlamento, kralı idam etti. Oğlu, İkinci Charles unvanıyla tahta çıktı. Savaş falan unutuldu, daha doğrusu, halkın belleğinden bilinçli olarak “silindi.”
İngiltere’de bilim ve sanayide ilk yenilikçi adımlar o dönemde atıldı. Dünyanın ilk bilim akademisi, “Royal Society” adıyla kuruldu. İngiltere, sanayi devrimine doğru ilerlemeye başladı. Ancak, iç siyaset darma dumandı: 1685’te tahta çıkan İkinci James’in “katolikliği” bardağı taşırdı. Hele eşi, bir de erkek çocuk doğurunca halk ve parlamento, “Aman, başımıza katolikler gelecek” diyerek, yine kral ithal etmenin yollarını aradılar. Ve karşı kıyıda Protestan Hollanda’da buldular: James’in kızı Mary, Felemenk (bugün Hollanda) Cumhurbaşkanı William’la evliydi. Bu kan bağıyla Mary, İngiltere’ye kraliçe olabilirdi. 1688’de kansız bir darbeyle Mary ve William tahta çıktılar. William, İngilizce bilmiyordu. Ama, Hollanda’yı hem cumhuriyet, hem küresel tüccar yapan hoşgörüyü iyi biliyordu: İngiltere, dönemin en liberal ekonomisi oldu. Girişimciliğin önü açıldı. Devlet geriye çekildi.
Mary’den sonra, kız kardeşi Anne tahta çıktığında İskoçya’da mali kriz vardı. Halk, Panama’da İskoçya’nın kurmaya çalıştığı sömürgeye para yatırmış, hisse almıştı. İspanyollarla itiş kakış sonucu sömürge kurulamadı. Paralar yandı. Halkın eli böğründe kaldı. İngiltere, “Aramızda resmi bir ortaklık kurarsak, size mali destek sağlarız” dedi. İskoçlar, iç işlerinde, eğitim ve hukuk sisteminde (orada Roma Hukuku geçer, İngiliz Hukuku farklıdır) özgür kalmak şartıyla 1707’de ortaklığa evet dediler. 1603’teki evliliğin nikahı 1707’de kıyıldı.
Meraklısına not: Birliği sağlayan Anne, çocuksuz ölünce, yine kral ithalatı gerekti. Birinci James’in büyük torunu, Almanya’da Hannover Elektörü Georg’du. Almandı. 1714’te, tek kelime İngilizce bilmeden İngiltere’ye George adıyla kral oldu. 1901’e kadar, ikisi Almanya doğumlu, üçü aynı soydan 5 kral ve Kraliçe Victoria tahta çıktı. Bunların, bizim padişahlardan farkı, sembolik olmalarıydı. Esas güç hep parlamentodaydı. Hâlâ öyle.