Birinci perde kapanırken
Murat BERK / Yapı Kredi Yatırım
2009 sonlarında 2010 yılına ilişkin görüşlerimizi aktarırken bazı ülkelerin borç sürdürülebilirliğine yönelik endişelerin artmasının 2010'un ana temalarından biri haline gelebileceğinden bahsetmiştik. Piyasaların, zaman zaman bazı ülkelerin mali sıkılaşmanın ekonomik ve sosyal maliyetine katlanıp katlanamayacaklarını test etmesi söz konusu olabilir diye de eklemiştik.
Bu bağlamda Yunanistan ile başlayan ve başka ülkelere de sıçrayan gelişmeleri dikkatle izlemeye devam ediyoruz. Bunun en önemli nedeni olarak, Yunanistan'ın ekonomik sorunlarının başka bazı Avrupa ülkelerinin de mali sorunlarına dikkat çekmesini ve bunlara ilişkin endişelerin tüm dünyayı etkilediğini gösterebiliriz.
Artan borç oranları ve bütçe açıkları ise piyasadaki risk primlerini arttırarak bu ülkeler için borçlanma maliyetlerini daha da arttırdığını ve bu şekilde fasit bir daire oluşturma potansiyeli oluşturduğunu görüyoruz.
Ekonomik ve finansal tarihe baktığımızda böyle bir sürecin başlaması (hem ülke hem şirketler içinde) ve piyasa güveninin azalması durumunda likidite zorluklarının ciddi oranda artabildiğini görüyoruz. Likidite krizi şeklinde başlayan sürecin çözülememesi durumunun borç geri ödeyememeye endişeleri ile doruk noktasına çıktığını görüyoruz.
Bu fasit daireyi kendi kendine besleyen olumsuz süreçleri önlemek için hafta sonunda olağanüstü toplantı yapan Avrupa Birliği ülkeleri ve Avrupa Merkez Bankası, Euro bölgesinin finansal istikrarını sağlamak amacıyla tahminlerin çok ötesinde kapsamlı tedbirler aldı. Alınan bu tedbirlerin piyasalarda kısa vadede ciddi bir rahatlama getireceğini düşünüyoruz. Fakat ülke borç dinamikleri konusunun hem 2010 hem de önümüzdeki senelerin önemli bir teması olacağını tahmin ediyoruz.
Türkiye özelinde baktığımızda bankacılık sektörünün gücü (aralarında sermaye yeterlilik ve mevduat kredi oranları da dâhil olmak üzere birçok göstergeye göre) ülke ve hane halkı borçluluğun düşük seviyelerde olması gibi etkenler sayesinde Türkiye'nin geçmiş krizi nispeten az hasarla atlattığını düşünüyoruz. Buna ilaveten kamu maliyesinin nispeten daha iyi durumda olması da Türk ekonomisinin ve piyasalarının olumlu anlamda ayrışmasını sağladığını görüyoruz. Saydığımız bu sebeplerden ötürü Türk ekonomisinin olumlu ayrışması devam edebilir diye düşünüyoruz.
Ayrıca, önümüzdeki dönemde mali durumu (hem ülke hem şirketler için) daha iyi/daha kötü eksenlerinde oluşan ayrışma devam edecek diye düşünüyoruz. Bu ayrışma mutlak bir ayrışmadan ziyade daha az kötü etkilenme şeklinde kendini gösterebilir.
Örnek vermek gerekirse, Türkiye'nin bu sene yüzde 5,6'lık bir büyüme oranı ile bu bölgedeki en yüksek büyüme oranını yakalayacağını düşünüyoruz. Yine Türkiye'nin borç/GSYH oranının küresel krize rağmen yüzde 50'nin altına gerileyeceğini ve bu oranın Yunanistan dâhil endişe ile izlenen ülkelerdeki oranın yarısından az olduğunu not ediyoruz.
Tüm bunların yanında 5 yıllık CDS spreadlerine baktığımızda kredi derecelendirme kuruluşlarına göre ülke notu daha düşük olan Türkiye'nin CDS spreadlerinin reytingi bizden daha yüksek olan Portekiz'in altında ve İspanya'ya yakın olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla öne sürdüğümüz görüşlerin piyasa fiyatları ile de şimdilik teyit edildiğini gözlemiyoruz.