Biri canlı, diğeri elektronik...

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Hayatımdan kendimi bildim bileli giden o kadar çok şeyin ardından son haftalarda iki güzelliğe tutunabildim... Bunlardan birisi, birincisi köpeğim:

Büyüttüğüm Bebek...

Bana bütün kötü şeyleri unutturan; gülmeyi hatırlatan, mutluluğu yaşatan, saatlerce anlatabileceğim, sayfalarca yazabileceğim yolarkadaşım...

İkincisi, elektronik bir alet:

Artık onsuz olamayacağımı, vazgeçemeyeceğimi düşündüğüm iPad...

Neredeyse bir A4 kâğıt büyüklüğündeki, ondan biraz daha kalın bir bilgisayar... Apple CEO'su Steve Jobs'un 'son devrimi'nin 32 gigabytlık wi-fi'lı modeli… Yalnızca 680 gram, 1 Ghz'lik işlemcisi ve 9.7 inçlik ekranı bulunuyor. Akıllı cep telefonları ile dizüstü bilgisayar teknolojisini tek bir cihazda birleştiren iPad, 24.2 cm yüksekliğinde, 18.9 cm genişliğinde ve 1.3 cm'lik kalınlığında…

Dokunmatik ekranı sayesinde son derece rahat bir biçimde her ân kullanabiliyorum. Gittiğim her yere benimle geliyor, internette gezinip e-postalarımı okuyorum… Dünya radyolarını dinliyor, yazılarımı – maalesef henüz Türkçe klavyesi yok – orada yazıyorum… Fotoğraflarımı düzenliyor, yüksek çözünürlükte (HD) videoları büyük bir keyifle izliyorum…  İPad ile e-kitapları normal bir kitap sayfası çevirir gibi okuyabiliyor, bilmediğim sözcükleri ânında üzerindeki sözlükten veya Google'dan yararlanarak öğrenebiliyorum. iTunes üzerinden binlerce şarkıyı direkt olarak iPad'e indirilebiliyorum. Facebook'a bağlanıyor, oradaki videoları download edebiliyorum.

İPad'i 10 saat boyunca şarj edilmeden kullanılabiliyor, hareket sensörü, pusula, kulaklık, mikrofon gibi özelliklerinden de yararlanıyorum… Piyano, gitar, keman, bateri çalıyor, tavla oynuyorum… National Geographic'in dünya atlasından yararlanıyor, New York Times, Financial Times ve gazeteniz Dünya'yı okuyorum...

Yani iPhone'un yaptığı – telefon konuşması dışında - her şeyi ve daha fazlasını iPad sayesinde kablosuz erişim olan her yerde gerçekleştirebiliyor; bağlantı olmayan noktalarda ise internetten indirdiklerimi okuyup değerlendirerek veya yazılarımı yazıp notlar alarak, iPod gibi müzik dinleyebiliyorum…

Bütün bunları yaparken bilgisayarın açılmasını beklemek, yanımda ağır bir “kütle”yi taşımak eziyetine katlanamıyorum, pil ne zaman bitecek endişesi taşımıyorum…

Hele evdeysem, yanımda köpeğim varsa bir film sahnesinde olabilecek huzuru yaşıyorum…

Bu arada, iPad'ten kitap okumaya da alışıyorum…  Elektronik ortamda satın alıp indirdiğim kitapları, harf büyüklüklerini ayarlayarak, ekranın ışığını düzenleyerek istediğim koşulları oluşturup okumanın da keyifli bir şey olduğunu anlamaya başladım…

Özellikle kaynak yayınlara ulaşmakta, onların içindeki gereken bilgileri çok hızlı bir biçimde bulmakta bir numara iPad… Ayrıca bu yayınları onlarca rafa sığdırmak çabası da yaşamıyorum. Ekrandaki sanal raftan istediğim kitabı ânında indiriyor, okumayı bıraktığım yere ayraç koyup sonra aynı yerden devam edebiliyorum. Bu arada kimi kitapları sesli olarak dinlerken, ekrandan da yazılı hâllerini takip ediyorum…

İPad'im ve köpeğim bana yetiyor yani…

Tabii ki bu durum, daha da yalnızlaşmak demek, ama olsun…

Hep olması gereken bir sentezdi bu: Bir canlı ile elektronik bir aletin aynı insanın iki elinde bir araya gelmesi…

Onları istediğim zaman, dilediğim kadar sevebiliyorum ve bundan mutlu olduklarını fark ediyorum…

Beni terk etmeyeceklerini, karşılıksız sevdiklerini biliyorum…

Ben de onları bırakmayacağım, bir elimde birisinin ekranı, diğerinde ötekinin sıcacık, yumuşacık başı gecelerimi çok daha keyifli geçirmeye devam edeceğim...

Yarım asırlık bir adamın, geride kalan yıllarını düşünürseniz hakkıdır herhalde bu kadarı…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar