Biraz ‘Salı Grubu’, biraz G20
Antalya, hep beğendiğim, takdir ettiğim; turizm konusundaki ısrarcılığı ve kendilerine olan güveni ile de ülkemizi her zaman gururla tüm dünyaya tanıtmaya başardığımız harika bir şehrimiz. Ancak içinde bulunduğumuz haftanın Salı günü, önemli bir özelliğine daha bizzat şahit oldum. İçerisinde sanayicilerin, iş adamlarının ve tabiri caizse kanaat önderlerinin bulunduğu; akademisyen, eski sporcu gibi şehrin ileri gelenlerinin de zaman zaman konuk olduğu bir oluşum, “Salı Grubu”nun davetlisi oldum bu hafta. Her hareketlerini şaşkınlıkla izledim; şimdiye kadar katıldığım tüm oluşumlar içerisinde belki de ilk kez bu denli prensipli, düzenli ve ilkeli bir kitle ile karşı karşıya kaldım. Sabah karşılamalarından, kahvaltı düzeninden, konuşmacının uyacağı kurallara kadar her şey son derece sistemli, son derece düzenli idi. NTV partnerim sevgili Sami Altınkaya ile birlikte Başkan Muharrem Koç’un davetlisi olarak katıldığım ve 50’ye yakın dinleyicinin de bizleri can kulağı ile dinlediği bu organizasyon için bir yandan tüm Salı Grubu’na teşekkür ederken, bilhassa tüm Anadolu şehirlerimize de örnek teşkil etmesi için kısa da olsa bahsetmek istedim. Her salı çok erken saatte kahvaltı ile buluşan ekip, mutlak surette bir konuşmacı davet ederek, hem bir konuyu ele alıp hep birlikte yorumluyorlar, böylelikle bir yandan kendilerini geliştirip aydınlanırken, bir yandan da fikir teatisinde bulunmuş oluyorlar. İnanılmaz güzel bir iş yapıyorlar. Örneğin ben onların kafasına her firmanın ihracat yapabileceğini, bunun için biraz daha cesaret gerektiğini soktum ve yollarını anlattım. Son derece ilgi görmüş olmam, olumlu sonuçlar doğuracağını işaret etti bana; tüm Anadolu şehirlerimize Salı Grubu tarzında aktiviteleri düzenli olarak yapmalarını şiddetle tavsiye ediyorum.
Geçtiğimiz hafta G20 tamamlandı. Geçen hafta için benden bu konuyu yorumlamam beklendi, pek çok okurum mail attı. Ancak ben bunu yapmamayı yeğledim; zira güle oynaya çıkılır hep, ama neyin ne kadar gerçek, neyin oranın atmosferinden kaynaklı olduğunun anlaşılması bir on günü bulur. Bu kez de yanılmadım. ABD ile çok güzel görüşmeler yaptık, son derece pozitif gelişmeler olacak beklentimizin, gerçekte çok da öyle olmadığı ve aynı gerginliğin sürdüğünü söylemeliyim. Her ne kadar dün basında “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Trump arasında yapılan ikili görüşmede, daha önce 75 milyar dolar olarak belirlenen Türkiye-ABD arasındaki ticaret hacmi hedefinin 100 milyar dolara çıkarılması sonucu Boston Consulting Group ile hazırlanan proje hedefinin de bu yönde revize edilmesine karar verildi” haberi yer alsa da siyasi gerginliğin sürdüğünü ve çok hızlı sona ermeyeceğini görebilmek mümkün.
G20’nin ana sonucu ülkelerin serbest ticareti sürdürme konusundaki kararlılıkları idi. Korumacılık ve ticaret savaşlarının ortaya çıkarttığı tablodan gelişmiş ülkeler pek de memnun değiller. Ben de bu hafta linkedin hesabımdan takipçilerime sordum, bir yanda korumacılık öte yanda serbest ticaretin artması isteği. Gelen yorumların bazılarına kısa kısa değinerek yazımı noktalayacağım. Çalık Holding’den Fatih Kemal Barış, ticaretin daralmasını ve ticaret savaşlarını tüketim bazlı değil, üretim odaklı olmaya bağlamış. Çağdaş üretim ve pazarlama modellerini kaçırmayan ülkelerin ticaret savaşlarında öne çıkacaklarını da sözlerine eklemiş. Aynı gruptan Onur Yüksel ise, populizm ve korumacılığın belirli bir dönem yükselmeye devam edeceğini, ancak globalleşmenin önünde hiçbir gücün dayanamayacağını da sözlerine eklemiş. Tesan İletişim’den Yüksel Aksan, Avrupa'da milliyetçi akımların güç kazandığını, Endüstri 4.0 gibi kavramların bir anlamda ticaret savaşlarının ayak izleri olduğunu belirtmiş. ASQ firmasından Abdullah Tor ise, “önümüzdeki süreçte cari denge sorunu yaşayan tüm ülkeler cari açıklarını kapatmak üzere ithal ikame yerli üretimi destekleyen politikaları artıracak yani gün geçtikçe high-tech ürünler yada lokal olarak üretimi mümkün olmayan tarım ürünleri dışında ürünlerin ithalatı tüm ülkelerde azalan bir ivme izleyecek.” diyerek konuya önemli bir katkıda bulunmuş.
Yorumların hepsi önemli ve ben her yazımda bu yorumları da köşeme taşımaya devam edeceğim. Ortak nokta şu ki, bu ticaret savaşları bir süre daha gündemimizi meşgul eder.