Biraz da hava bükelim

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 [email protected]

Önceki hafta üç boyutlu olarak vizyona giren Avatar'ı seyrettiniz mi? Bir önceki, yani Pandora'da geçen, bilim kurgu türündeki Avatar'dan veya bizim ufaklıkların deyimiyle "Mavi Avatar"dan söz etmiyorum. Fantastik türdeki "Hava bükücü" olan Avatar'dan söz ediyorum. Hani şu Nickelodeon kanalında çizgi filmi oynayanından!..

Şimdi diyeceksiniz ki "memleket birbirine girmiş, sen hava bükmekten, su bükmekten söz ediyorsun". Doğru ama referandum, Ergenekon, Balyoz, yargı krizi, YAŞ krizi derken benim de içim büküldü, artık değişik bir konuya gireyim dedim.

Efendim tabii herkes bilmeyebilir; bu Avatar, Şubat 2005'te başlayan, üç sezon olarak devam eden ve 2008'de biten ve şimdiden "kült" olma özelliği kazanan çizgi diziden yapılan sinema filmi, 1 Temmuzda ABD'de, 23 Temmuz'da da ülkemizde gösterime girdi. Filmin yönetmenliğini, daha önce gerilim türündeki Altıncı His, Köy ve İşaretler gibi gerilim filmlerinde imzası olan Hint asıllı ABD'li yönetmen Night Shyamalan üstlendi. Bu, "Avatar"ın adının James Cameron'un yönettiği Avatar'la "pişti olması" sonucunda Shyamalan, filmin adından "Avatar" kelimesini" çıkardı ve filmi "Son Hava Bükücü" olarak lanse etti.

Olayı kısaca özetledikten sonra, gelmek istediğim esas konuya yani filmin konusuna kısaca bir değineyim, çünkü konunun kendisi anlatmak istediğim şeyin önemli bir örneği... Avatar, kadim doğu felsefelerinde önemli bir yer tutan dört elementin, yani ateş, toprak, su ve hava uluslarının paylaştığı bir dünyada yaşıyor. Bu dört elementi temsil eden uluslar, kendi elementlerine ve doğalarına uygun bölgelerde barış ve doğayla uyum içinde bir yaşam sürüyorlar. Bu ulusların içinde bazı kişiler, diğer insanlardan farklı olarak kendi uluslarının elementleri üzerinde diğerlerinden daha farklı bir güce sahipler. Bu güç onlara, savunma sanatlarında sergiledikleri maharetlere ek olarak kendi elementlerini harekete geçirme gücü veriyor ve filmde bu güç kısaca "bükme" olarak adlandırılıyor.

Bu dünyada, düzeni ve dengeyi koruyan kişiye ise Avatar adı veriliyor. Avatar'ın özelliği ruhlar dünyasıyla gerçek dünya arasında iletişimi sağlaması ve dünyada tüm elementleri bükme gücüne sahip tek insan olmasından geliyor. Avatar Aang ve arkadaşlarının hikayesi, Aang'in küçük yaşta Avatar olduğunu öğrendikten sonra bulunduğu tapınaktan kaçması ve başına gelen bir kazayla bir buzulun içinde yüz yıl uykuya dalmasıyla başlıyor. Avatar'ın ortadan kaybolmasıyla eş zamanlı olarak dünyanın dengesi bozuluyor ve Ateş Ulusu Hava Kabilesinden başlayarak diğer uluslara saldırmaya, yok etmeye ve ele geçirmeye başlıyor. Yüz yıl sonra Su Kabilesinden iki kardeş tarafından bulunarak uyandırılan Avatar, arkadaşlarıyla birlikte dünyayı kurtarmak için yola koyuluyor.

animasyonunda olduğu gibi filmi de; Su, Toprak ve Ateş kitaplarından oluşan bir üçleme olarak tasarlandı. Şu anda seyrettiğimiz ilk bölüm olan Su Kitabı'nın ardından 2011 ve 2012'de diğerlerinin gösterime girmesi planlanıyor.

Night Shyamalan'ın filmi hakkında birçok olumlu ve olumsuz eleştiri var. Eleştirilerin çoğunluğunu ise sinema filminin çizgi dizinin başarısına ve gücüne ulaşamaması oluşturuyor. Bu eleştirilerin katıldığım tarafları olmakla birlikte filmi çizgi filmden bağımsız olarak ele aldığınızda bence pek çoğu boşa çıkıyor. Ama yapımcıların diğer filmlere Shyamalan'la devam edip etmeyeceğini filmin ticari başarısı gösterecek elbette. Ancak proje o denli başarılı ki, çizgi filmin yaratıcıları Michael Dante DiMartino ve Bryan Konietzko Avatar'ın devamı niteliğinde ama başka bir hikaye olan "Kora Efsanesi" için hazırlıklara başladılar bile.

Projenin başarısının ardında ise hiç kuşku yok ki, çok derin bir araştırma ve çalışma yatıyor. Yani bir televizyon dizisi veya bir film gibi kültürel bir ürün ortaya çıkarmak için öyle iki adamı uçurmak kaçırmak pek yetmiyor. DiMartino ile Konietzko ve tabii diğer ekip üyeleri Taoculuk ve Budizm gibi doğu felsefelerini, Tai Chi ve Kung Fu gibi savunma sanatlarını, tabiri caizse yalayıp yutmamış olsalar her şeyi bu kadar yerli yerine koymaları, o diyalogları yazmaları da pek mümkün olmazdı herhalde. Her elementin bükücülerinin doğunun birbirinden farklı savunma sanatlarıyla bükme hareketlerini görselleştirmesi belki detaylar hakkında size biraz fikir verecektir. Örneğin su bükücülerin Tai Chi Chuan (taiçi çuan) toprak bükücülerin Hung Ga stili Kung Fu, ateş bükücülerin Güney Şaolin stili Kung Fu ve hava bükücülerin de Feng Shui gibi sekiz yöne yapılan bir tür Tai Chi olan Pa Kua Chang yapmaları...

Ama iş bununla da bitmiyor. Wudang'ın Taocu rahiplerine dayanan Tai Chi ve Pa Kua, su ve hava kabilelerinin davranışlarını ve dünyaya bakışlarını şekillendirirken, Budist Şaolin rahiplerine dayanan Kung Fu stilleri ateş ve toprak uluslarının karakterini çiziyor. Reenkarnasyonla her döngüde bir başka ulusta doğan Avatar ise elbette Buda ve Hint efsanelerine dayanıyor. Dalay Lama'nın yaşamını anlatan Kundun'u seyredenler Dalay Lama'nın seçimiyle Avatar'ın seçiminin bire bir aynı olduğunu görmüşlerdir herhalde.

Avatar burada yalnızca bir örnek aslında. Bu sezonun önemli filmlerinden Tim Burton imzalı "Alis Harikalar Diyarında"yı seyredenler iyi ve kötü savaşında batı masallarına göndermeleri fark etmişlerdir. Benzer biçimde Dreamworks'ün yarattığı sevimli ve iyi kalpli dev Shrek'i, Köpekbalığı Hikayesi'ni, Madagaskar'ı, Walt Disney'in Prenses ve Kurbağa'sını, yine Walt Disney'in Afrika masallarıyla bezeli Aslan Kral"ını, kuzey efsanelerinden doğan Ayı Kardeş'ini Pixar'ın Nemo'sunu, Oyuncak Hikayesi'ni ve daha nicelerini seyredenler, dünyanın dört bir yanındaki kültürel öğelerin nasıl güçlü bir şekilde öyküleştirildiğini hatırlarlar. Yani Pixar ve Dreamworks gibi büyük animasyon stüdyolarında çalışanlarda çizgi yeteneğinden çok, dünya edebiyatı bilgisi ve kültürel zenginlik aranması pek boşuna değil...

Türkiye'de de gelişen kültür endüstrisinin yavaş yavaş bu mecralarda kendine yer aramasının zamanı da herhalde gelmeye başlamıştır ne dersiniz? 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018