“Bırakınız yapsınlar” da… Nereye kadar?
Liberal kapitalizmin babası sayılan o adam, yani Adam Smith, 1776’da “Toplumların Refahı”nı yazıp “Laissez faire, laissez passer!” (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler! ) buyurdu ve dillere pelesenk oldu. Asırlarca liberallerin sloganı, bayrağı oldu. Ama dünya ekonomik krizlerle her terbiye edildiğinde, tam da liberal ekonominin savunucuları çoğu kez devlet eliyle, desteğiyle kurtuluş reçeteleri aramaktan, yerden yere vurdukları devletin eteğine sığınmaktan başka çare bulamadı. "Yapıp geçsinler" derken, "yıkıp geçenler" neredeyse kader oldu. Fatura hep halkın vergilerinden ödenerek...
Şu günlerde benzer bir krizi Hırvatistan iliklerine kadar yaşıyor. Tito’nun Yugoslavyası’nda çiçek satarak ticarete başlayan bir işadamı, küçük bir ülkede yarım milyar doları bulan servetle en zengin isim oldu. 66 yaşındaki İvitsa Todoriç,60 bine yakın insanı istihdam eden, süpermarket zincirlerinden gıda üretimine pek çok sektörde büyüdü, büyüdü ve sonunda “sağlıklı değil son derece hormonlu büyüdüğü” anlaşıldığı gün 5 milyar dolardan fazla borçla battı…
Son itiraf ve yorumlara bakılırsa, Hırvatistan’ın en büyük holdingi olan Agrokor, Todoriç’in aile şirketi olarak, bağımsız denetimden bile geçmeden, sorunlar yaşadığında gücüyle-etkisiyle politikacıları susturarak, muhasebe kayıtlarındaki usulsüzlükleri halının altına süpürerek imparatorluğunu yıllarca ayakta tutmuş meğerse.
1,5 milyar euroyu aşan en büyük kredi alacaklıları olan Rus devlet bankaları Sberbank ve VTB, işin aslını eşelemeye başlayınca, yıllardır ertelenen kriz patladı. Hırvat hükümeti mecburen duruma el koydu, şirkete yönetim atadı, çok sayıda şirket yöneticisi gözaltına alındı ve oligark İvitsa Todoriç de ailesiyle birlikte Londra’ya kaçtı...
Bir yandan 60 bin kişiyi istihdam eden devasa bir şirket var… Diğer yandan kartopu gibi büyümüş milyarlarca euro borç… Şirketleri, hesapları, vergileri, kredileri denetlemesi gerekenlerin -kim bilir ne karşılığında- göz yumdukları suistimaller var… Bir kez daha kapitalist sistemlerde “batmasına izin verilemeyecek kadar büyük” bir batak şirket filmi izliyoruz… "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diye yıllarca üç maymun oynanan denetimsiz bir dev, sonunda kendi sıkıntıları ile boğuşan küçük bir ekonominin başına büyük bela oldu…
İvitsa Todoriç haftalarca “gizli bir adresten” blog yazıp, “Devlet beni batırmak istiyor, işlerimi düzene koyup borçlarımı yeniden yapılandırmak üzereyken şirketlerime el koydular. Yabancılara ve yakınlarına peşkeş çekecekler!” diye şantaj-tehdit-serzeniş kokteyli açıklamalar yapsa da, kamuoyunda tartışmanın iki tarafı için “al birini, vur ötekine” tepkisi hakim. Salı günü Londra’da polise teslim olan Todoroiç, Hırvatistan’a iade edilmemek için savaşıyor. Çünkü yıllarca ülkesinde onu koruyup kollayanlar, şimdi hapse atmak için pusuda bekliyor. Düşenin dostu olmuyor!
Hırvatistan’a yaşanan bu dramatik iflas, herkes için dersler içeriyor. Ama bu dünyada kimsenin ders almak gibi bir derdi yok. "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diye diye, besleyip büyütüp herşeyi mübah sayacak güce getirdiklerimiz, kendilerini yasaların üstünde ve “süper ayrıcalıklı-dokunulmaz” görerek gemiyi yürütüyor çoğu kez… Çıkarlar çatışmadığı, krizler yerle yeksan etmediği sürece de “al gülüm-ver gülüm” hayatı sürüyor. Müzik çaldıkça dans devam ediyor...
İstanbul Hukuk Fakültesi’nde değerli hocamız rahmetli profesör Erdoğan Teziç, “Demokrasi, herkes için eşit uygulanan adil yasalar düzenidir” derdi. Ne zaman ki yasalar, güçlünün silahı, güçsüzün cezası haline geliyor, orada umut da yeşermiyor. “Bırakınız yapsınlar, bırakanız geçsinler” de… Nereye kadar?