Bir zamanlar Boğaziçi’nde...

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Kanlıca’nın var safası / Hoşça düşmüştür edası / Bahayi Körfezi dahi/ Çekmekte daima yası, der İstanbul Yalıları isimli türkü... “Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları / Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. // Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa / Yazlar yavaşca bitmese, günler kısalmasa” diye yazmıştır ünlü dizelerinde Yahya Kemal... Kanlıca, ah Kanlıca!.. Kütüphanemdeki bir kitap, bana bu türküyü, o dizeleri anımsattı. Sayfaları dokundukça tozlaşıp dökülen 1940’ların sonunda, 1950’lerin başındaki Boğaziçi’ni anlatan o kitabı yeniden okumaya başladım. Bakın özetle neler anlatılıyordu:

Kanlıca karasularında kılıç, lüfer, uskumru, torik, palamut, gelincik, iskorpit, izmarit, istavritle istakoz avlanır ve nefis midye çıkarılır.

KILIÇ: Mayıs ayı içindeki mehtapsız geceden Teşrinievvel (Ekim) ve hava müsait ise Teşrinisaninin (Kasım) mehtapsız gecelerine kadar devam eder. Kılıç balığının beş kiloluğundan 160 kiloluğuna kadar olanı tutulmuştur. Ekserisi 15 kiloluktan 50 kiloya kadar olanlarıdır. Kılıç balıkları, her sene ilkbahardan evvel Ağustos sonuna kadar Karadeniz’e giderler ve Eylül haftasından sonra avdet ederler. Avdette avlanan balıklar, Karadeniz’de tamamile beslenmiş olarak geldiklerinden çok lezzetli ve yağlıdırlar. “Göksu panayırından evvel kılıç yenmez” tâbiri bundan kalmadır.

LÜFER: Bahayi Körfezi’nde, Temmuz içindeki mehtaplı gecelerde avlanmıya başlar, hava müsait ve ılık olduğu takdirde Teşrinisani’nin mehtaplı gecelerine kadar devam eder. Otuz seneden fazla bir zamandanberi, Temmuz ve Ağustos aylarında bulunmadığı gibi Eylül zarfında dahi pek seyrek avlanabiliyor. Evvelce (Koruk lüferi lezzetli olur) denirdi ki bu da koruk zamanında, yani Temmuz’da balığın tutulmıya başlandığına delildir.

LEVREK: Levrek, ayıbalığının başlıca gıdasıdır. Ayı balığı dipte yakaladığı levreği denizin sathına çıkararak yer. Bu vaziyet bazan sahile yakın ve iskeleler önünde vaki olunca, sandallar ile üzerine gidildiği zaman, korkusundan yemini terk eder. Sandalda bulunanlar da zahmetsizce levreği elde eder. Bu gibi vaka Kanlıca önünde birkaç defa seyredilmiştir.

USKUMRU: Marmara Denizi’nde yumurtasını bırakarak, semizlemek için Karadeniz’e giderken ve Karadeniz’den avdet ederken Boğaziçi’nden geçer. Karadeniz’e gitme mevsimi, Nisan ve Mayıs ayları ve avdet zamanı Teşrinisani ve müteakip aylardır. Karadeniz’e gitmeden evvel yumurtasını bırakmış olmasından pek zayıftır. Sersem sersem rıhtımlara sürünerek geçer ki bu haline (Çiroz) tâbir olunur. Avdet zamanı ise epeyce beslenmiş olarak döner. En yağlı zamanı Kasım’ın kırk beşinci gününe, yani gün dönümüne kadar devam eder. Bugünden sonra, pek yavaş olarak tekrar zayıflamaya başlar. Şubat ayı içinde büsbütün yağsızlaşır.

TORİK=PALAMUT: Balığın cesamet ve uzunluğuna göre muhtelif isimleri vardır: En küçüğüne Gaco (çingene palamudu); biraz büyüğüne palamut, daha irisine torik, bunun büyüğüne sivri; battalına altıparmak; on kilo ağırlığında olanına da peçota tâbir olunur. Palamut ve emsalinin yağlı zamanında, sırtından yarılarak kiremit üzerine yatırılarak fırında pişirilmesi nefistir. Büyük cins olanlar kiremitte hakkile pişemediklerinden küçüklerin bu suretle pişirilmesi icap eder. Torik ve daha büyüklerinin mevsimine göre şişi, ıskarası, tavası, pilâkisi, tepsisi, yahnisi, köftesi, hattâ haşlaması mükemmel gıdadır. Lâkerdasının üzerine çerez bulunmaz diye iddia olunsa yerindedir. İslisi de makbuldür.

GELİNCİK: Kanlıca sahili gelincik balığı avlanmasına elverişli idiyse de, otuz seneden fazla bir zamandanberi, buna rağbet eden balıkçı kalmamıştır.

İSKORPİT: En leziz yemeği kış sebzelerile pişirilen çorbasıdır. Senenin her mevsiminde bulunan yerli balıklardandır.

İZMARİT: Tavası pek lezzetli olur. Tulum çıkarılıp (derisini yüzmek) haşlamasına, çiğ zeytinyağı ve limon suyu ile hazırlanmış salça dökülürse pek nefis bir salata meydana gelir. Tavasında bile, tulum çıkarılması lezzetini artırır. Tuzlanmışı yaz mevsiminin âlâ çerezidir.

İSTAVRİT: İzmaridin büyüklerine (Pabuç izmaridi) denildiği gibi, istavridin büyüğüne de (Karagöz istavriti) ismi verilmiştir. Haşlama suretile salatası yapılmasa da, tavası kurabiye gibi olur. Hele karagöz cinsinin yağlı bulunduğu mevsimlerde ıskarası pek hoştur.

İSTAKOZ: Kanlıca’nın istakozu, dolgun olması itibarile, makbuliyeti fazladır. Rumelihisarı’ndaki Ermeniler, Kanlıca hududundaki taşlıklarda tutulanları diğerlerine tercih ettiklerinden, oranın eski balıkçıları, bu taşlıklardan avladıkları istakoz bedellerile pek mükemmel surette geçinirlerdi.

Boğaziçi denizlerinin sakinleri arasında balık nevinden kalkan, pisi, kolyoz, istrongilos, mezit, kırlangıç, dülger, taş, hamsi, barbunya, tekir, çiroz, çaça, kefal, ilârya, kaya, çurçur, lâtina avlandığı gibi, zehirli dikenleri hamil olan tırakonya ve barsan da bulunur.

Boğaziçi’ndeki memeli olanların en büyüğü yunustur. Diğerleri köpek bağı ile vatoz nevilerine inhisar eder.

Kabukluları da yengeç, pavurya, teke çeşitleri teşkil eder.

Balık nevinden olan Pevyanos, örginos sürüleri senede bir iki kere Boğaziçi’ni ziyaret eder.

FOK: Boğaziçi’nde senelerden beri fok görülmektedir.

Bu satırların üzerine yorum yapmama gerek yok sanırım. Kitabın ismi “Boğaziçi Konuşuyor ve Kanlıca Tarihçesi.” Yazarı A. Cabir Vada, Yedigün Neşriyatı... “Yarım asra yakın bir zamandanberi Kanlıca’da yaşayan müellif (yazar), hakiki bir Boğaziçi ve deniz çocuğu.”  Ben, bir kez daha, severek, o yıllara özlemle okudum. İnternet’te araştırdığımda, Kitap Yayınevi’nden yeni baskısının çıktığını da gördüm. Benimki, o güzel eski kokusu, dokunmaya kıyamadığım sayfaları ile bana yetiyor, yeni okurlar, o baskıyı edinebilirler...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar