Bir “yazı insanı” okuyucularına söz verebilmeli
Yeni yılın simgesel olduğunu bile bile heyecanını yaşıyoruz. Bu yeni yılın bütün insanlara sağlık, adalet, barış ve mutluluk getirmesini dilerim.
Simgeler, kümeler, gruplar karmaşık yaşamı anlamak için insan zihninin geliştirdiği araçlardır. Araçların kullanımı yaşamı renklendiriyor, çeşitlendiriyor, kolaylaştırıyor ve zenginleştiriyorsa anlamlıdır. Tersine, araçlar insan yaşamını zorlaştıran işler için kullanılıyorsa, yararsız, verimsiz, ahlâksız ve erdemsiz kullanım söz konusudur.
Yeni yılı vesile ederek, kendimizi, yaptığımız işi, geçmişle ilgili değerlerimizi, beklentilerimizi ve davranışlarımızı sorgulamak insanlığa yakınlaşmak; kendimizi sorgulamadan günü kurtarmanın peşinde sürüklenmek ise ilkesizlik, kuralsızlık, tutarsızlık bataklarına sürüklenerek insanlıktan uzaklaşmaktır.
Aynada kendime sorduklarım
Her yılın ilk yazısında, kendime ayna tutma özeni göstermeye çalışıyorum. Bu yıl da geleneklerimi bozmadan, bir yazı insanı olarak aynada kendime sorduklarımı paylaşacağım.
Bir yazı insanı, toplumun gelişmesi için geride bırakılan koca bir yılda hangi “yeni kavramları” okuyucuyla paylaştığını; gelişmeye, ilerlemeye “hangi değeri” kattığını kendine sormalı. Kendi içine yolculuk yaparak verdiği yanıtlarla zihnini arındıramazsa, işini tam ve doğru yapmış olabilir mi?
Yazı insanının temel görevi, “toplumu geliştirecek” kavram ve düşüncelere sahip çıkmak, “toplumun gelişmesini engelleyici” olanlarla da savaşmaktır. Bütün insanlar değerlerini bir önceki nesilden miras alır, geliştirerek bir sonraki nesle aktarır. İnsanlar kimliklerini, beklenti ve davranışlarını benimsedikleri değerlerine göre yönlendirir. Örf, adet, gelenek, görenek, zihniyet ve kültür diye adlandırdığımız oluşumların toplumu geliştirici “güzel yüzü” kadar, başkalarının hak ve hukukunu çiğneyen, sömürücü özellikler taşıyan, ilkesiz ve kuralsız akışlara kapılan “çirkin yüzü” de vardır. Bir yazı insanı, toplumun gelişmesinin önünde engel olan “tabuların” üzerine ne kadar gidebildiğini aynada kendine sorup, vicdanını rahatlatamıyorsa işinin hakkını vermiş olabilir mi?
Ayrıntı bilgisine sahip olmak için elinden gelen gayreti göstermeden, birkaç gazeteyi tarayarak “med-cezir çöpçülüğü” yaparak yazmanın; bilmeyenler nezdinde “popülizm” tuzaklarını, bilenlerin zihninde yarattığı “çürütücü etkiyi” düşünmeden gerçek bir yazı insanı olunabilir mi?
Uzmanlıkları kuşkulu olan bir kaç kişiye sorarak “megafon yazarlığı” yapma, tehlikesi tartışılamaz derecede büyük olan ‘kulak kirliliğini” beslemez mi? Kulak kirliliğini artırmanın yazı insanlarına ne denli yakıştığını sorgulamadan gerçek yazı insanı kimlik ve tutarlı bir kişilik kalesine sahip olabilir miyiz?
Metot sahibi olmak
Gerçekliği aramayla ilgili herhangi bir “metot sahibi” olmadan, gerçekliği yansıtabilecek bir “bakış açısı” geliştirmeden, eksik ve yanlış bilginin “topluma vereceği zararın” etkilerinin sorumluluğunu zihinlerinde hissetmeden yazmanın ahlâki tutum ve erdemli davranışla bir bağı olabilir mi?
Gerekli “verilere” sahip olmadan ve “analitik yetkinlik” için kendine en küçük bir yatırım yapmadan, toplum çoğunluğunun “vasatlığına” yatırım yapan, eş-dost kaygısını, hayatın öz gerçeğinin önüne koyan bir tutum gerçek yazı adamlığının neresinde durur?
Okuma, not alma, arşiv yapma özeni ve ciddiyeti olmadan, hafızaya dayalı ve günün akışına göre yazmanın “insanları aldatıcı” yönünü sorgulamadan yazmanın “değeri” ve “anlamı” nedir ki?
İyiyi, kötüyü, yararlıyı ve yararsızı ayırmadan, herkesle iyi geçinme, “abi” olmaya yatırım yapan; “aykırı bakışın zenginliğinin” yanından teğet bile geçmeyen; kitlelerde karşılığı olsa bile “vasatlığı besleyen” yazılar yazmanın, gerçek yazı insanlığı değil, “kitle dalkavukluğu” olur. Yazının işleviyle ilgili bilinç gelişmeden insanlığın en büyük icatlarından biri olan yazı ile kalıcı paylaşımın hakkı verilebilir mi?
Dıştan ve içten bakarak
Dünyaya “dıştan” ve “içten” bakarak, gerçek bir yazı insanının üzerine gitmesi gerektiğini düşündüğüm konuları seçiyor; her yıl ilk yazılarımdan birinde paylaşarak angaje oluyorum ki kendimi disiplin altına almam mümkün olsun. Okuyucu, ne söylediğimi ve ne yaptığımı yazının şaşmaz belgeselliğiyle sorgulayabilsin.
Bu yıl da iki konunun üzerinde kararlılıkla durmak istiyorum: Birincisi, mobil iletişimde gelinen 5G aşamasının ne kadar zaman sonra, günlük yaşamımızın derinliklerini etkileyeceğini izleyerek, okuyucu ile paylaşacağım. Özellikle 5G mobil iletişim standardının; akıllı, bağlantılı ürünler bağlamında yaratacağı “büyük veriyi ehlileştirme” üzerinde duracağım. Yapay zekanın kapasitelerindeki gelişmelerin, otomatikleştirmenin ve otonom uygulamaların yaşamımızı nasıl etkileyeceklerini sorgulayacağım. İkincisi, yaşadığımız kentlerin başta “ulaşım” olmak üzere, kent ekonomilerinin akışlarını hızlandıran ve verimliliklerini artıran, refah yaratan sorunlara ve çözümlere odaklanacağım…
Umarım, toplumumuzun sorumlu insanları, “sonuçlara-odaklı tartışma gündemini” terk ederek; uzun dönemli geleceği güven altına alacak “süreçlere-odaklı” okumayı, araştırmayı ve tartışmayı gündeminin ilk sıralarına taşır. Biz de taşınmanın çorbasına bir kıymık tuz katabilme sevincini yaşarız…