Bir ülke kendine yetecek üretimi yapabilmeli
Önce 7 bin nüfuslu Ovacık ilçesi belediye başkanı, sonra 100 bin nüfuslu Tunceli Belediye Başkanı oldu Fatih Mehmet Maçoğlu.
Belediyede memurlarla, tarlada çiftçilerle, sokakta işçilerle birlikte çalışan Maçoğlu’nun belediye başkanı olmasından sonra Ovacık’ın nüfusu yaz aylarında 200 bine kadar ulaştı. Türkiye’nin ilk Türkiye Komünist Partili (TKP) Belediye Başkanı Maçoğlu, “Yönetmek, orayı tanıma meselesidir. Orayı tanıyana kadar biraz zorlanabiliriz. Ama tanıdıktan sonra yönetmekten korkmayız. Bundan bizim en ufak bir kaygımız yok. Ülke değil dünyanın hangi yerinde olursak olalım yönetmeye çaba harcarız biz” dedi.
Belçika’nın kömür madeni bölgesi Limburg Alevi Kültür Merkezi’nde bir panele katılan Maçoğlu, Belçika, Almanya, Fransa ve Hollanda’daki hemşerileri ile bir araya geldi. Ovacık gibi “7 bin nüfuslu belediyeyi herkes yönetir” eleştirilerine maruz kalan Türkiye’nin “komünist başkan”ı Fatih Mehmet Maçoğlu DÜNYA’ya konuştu…
Ovacık’ta ilk seçildiğinde belediyenin kasası ne durumdaydı?
Ovacık’ta görevi devir aldığımda 1.5 milyon TL borç vardı, kasada 10 bin TL vardı.
Göreviniz bittiğinde durum neydi?
Bıraktığımızda borç bitmişti, 30 bin TL ve alacaklarımızla beraber daha fazlaydı. Gerçekten borç yükü altında uzun uğraşlar sonrasında kurtarmaya çalışıyoruz ama maalesef ülkedeki ekonomik durumdan kaynaklı zorlanmaya başladık.
Çünkü Ovacık’taki süreçte devalüasyon veya ekonomik kriz yoktu ama gelirlerimizin çok büyük bölümü, bizden önceki kayyum döneminde çok kötü kullandıkları için, sonraki 5 yılın tüm gelirlerini, kiralarını peşin aldıkları için bizim daha çok zorlandığımız döneme denk geldi. Ama bugün yavaş yavaş borçların tükendiği, sadece devlete olan SGK borçları ve vergi borçları ile elektrik borçları dışında bütün borçlar bitmek üzereydi.
Tunceli’ye belediye başkanı olarak seçildiğinizde durum aynı mıydı?
Evet, aynı şekilde 70 milyonun üzerinde yani bugünkü kur kıyaslaması yaptığımızda 37 milyon dolar civarında bir borç vardı. Ama SGK ve devlete olan borçlar, 100 milyonunun üzerinde borcumuz vardı. Daha rahat hale getirdik. Ama kısa süre içerisinde çok rahat ödenecek bir borç değildi zaten. Uzun vadeli olması lazımdı ancak onlar maalesef kısa bir vadeye koydukları için biz de zorlandık.
Önce 7 bin nüfuslu Ovacık sonra yaklaşık 100 bin nüfuslu Tunceli belediye başkanı oldunuz. O zamanlar “Ovacık gibi küçük belediyeyi herkes yönetilir” denmişti. Şimdi, büyükşehir veya milyonluk şehirlerde başarılı olup, olamayacağınız konuşuluyor…
Ülkeyi yönetmekten korkmayız hocam. Ülke yönetiminde de başarılı oluruz. Hiç öyle şey yok, artık dünya öyle bir şey değil. Yani kurumlar oluşmuş, benim ülkemde de bütün kurumlar var zaten. Burada çalışan, emek veren insanlar var. Bilim insanları var, bürokratlar var, tüm alanlarda insanlarımız var. Hiçbir yerde kaygı veya korkumuz olmaz. Şöyle ki yer değiştiğinde ilk 1- 2 yıl sadece zorlandığımız kısımlar olabilir.
Yönetmek, orayı tanıma meselesidir. Orayı tanıyana kadar biraz zorlanabiliriz. Ama tanıdıktan sonra yönetmekten korkmayız. Çünkü biz halkı bu işin içine koymak istiyoruz. Biz birimleri bu işin içine koymak istiyoruz. Biz birçok önemli bir kararlar alınacağı zaman yani normal yürütmesi gereken yönetimin dışındaki kararlarda insanları çağırıyor, onlara danışıyoruz, birimlere danışıyoruz. Örneğin barolar veya benzeri bütün kurum ve kuruluşlara danışıyoruz. Bundan bizim en ufak bir kaygımız yok.
Ülke değil dünyanın hangi yerinde olursak olalım yönetmeye çaba harcarız biz. Bir ülke kendine yetebilecek kadar, üretim yapabilme durumuna gelene kadar sürdürebilmeliyiz. Yani toprağı ranta çevirmeden ve toprağı sömürmeden o ülkenin dışa bağımlı hale gelmeden kendisine yetebilecek bir üretim biçimini oluşturana kadar bizler bu meselenin bir parçası oluruz. Bundan hiç kimsenin kaygısı olmasın. Hani şöyle bir yapmayız, çok üretelim ve gerisini deryaya, çöpe atalım gibi bir şey yok bizde. Kendine yetebilecek kadar üretmek ve üretim önemlidir.
Bize “dünyada kendi kendine yetebilen 7 ülke var, bunlardan biri de Türkiye’dir” diye öğretildi yıllarca. Bugün geldiğimiz aşamada durum nedir?
Yok yok, kendine yetebilecek durumda değiliz şu anda. Patatesi Suriye'den alıyoruz, samanı Bulgaristan’dan. Buğdayı Ukrayna’dan, Rusya'dan alıyoruz. Yani şu anda kendine yetebilecek bir durum değiliz. Tam tersi dışa bağımlı bir ülke haline gelmeye başladık maalesef.
Yönetiminizde Türkiye kendi kendine yetebilir mi?
Tabii tabii. Gerçekten dışa bağımlılığı reddedip kendi ülkesine seven insanlar herhangi bir siyaset bile kendine yetebilecek üretim yapabilir. Çok zor bir şey değil bunlar… Kimse aç kalmak istemez. Böyle düşünmemiz lazım. Bu meselelerde her bir dostumuzun olumlu destekleri, olumlu katkıları önemlidir bizim için. Bizim için basın da böyledir. Basın bize öğretiyor, sizlerden çok şey öğreniyoruz. Basının eleştirilerini eleştiri olarak alıyoruz. Sizlerin önerilerini katkı olarak alıyoruz.