Bir takımın başarında en büyük etki liderindir
Düşünün… Köklü bir geçmişe sahip, büyük başarılara imza atmış, bilinen ve sadık bir kitleye sahip bir markanın CEO’su ya da yönetim kurulu başkanı olarak görev yapıyorsunuz.
Bir lider olarak sizi umutsuzluğa sevk eden durumlar oluyor, dışsal bazı baskılarla, zorluklarla ve hatta belki engellemelerle karşılaşıyorsunuz. Nasıl bir yol izlersiniz? “Ben bu şirketin başında olduğum sürece bizi bu pazarın lideri yapmayacaklar” diyerek herkesin size karşı olduğunu, ne yaparsanız yapın bu güçlerin sizi engelleyeceğini söyler, bazı pazarlardan çekilir ve yine de şirketin başında durmaya devam edebilir misiniz?
Bu sözleri söyledikten sonra ekibinizden ve çalışma arkadaşlarınızdan hedefe tam bir odaklanma ve motivasyon, takıma bağlılık ve o takımdaki kariyerinin geleceğine dair bir umut bekler misiniz? Bu tür liderlik altında bir ekip, başarıya ulaşmak için gerekli motivasyonu nasıl bulabilir?
Liderin ekibine yapabileceği kötülük
Liderlik, özellikle zor zamanlarda şirketin rotasını belirleyen en kritik faktör. Çalışanların güvenini ve bağlılığını kazanmak, onları motive etmek ve şirketin başarısı için gerekli olan enerjiyi sağlamak bir liderin en önemli görevlerinden.
Ancak liderin olumsuz ve pesimist tutumu, çalışanların motivasyonunu ve şirkete olan inancını ciddi şekilde sarsabilir. Söylediklerinizin gerçekliğine tam anlamıyla inansanız bile eğer bir rekabet yarışının tam ortasında bulunuyorsanız ekip arkadaşlarınızın ve çalışanlarınızın çabalarını, yeteneklerini ve harcanacak emeği tamamen değersizleştirecek sözleri söylemek ve benzeri yaklaşımlarda bulunmak bir liderin ekibine yapabileceği en kötü şeydir.
John Kotter, liderlik üzerine yazdığı eserlerde etkili bir liderin kriz anlarında dahi umut aşılaması gerektiğini vurgular. Kotter’e göre, liderler zorluklarla başa çıkma konusunda yalnızca stratejik planlar yapmakla kalmamalı aynı zamanda bu planlara inançlarıyla ve kararlılıklarıyla güç vermeliler. Eğer lider, başarı şansını baştan düşük görür veya umutsuzluk içinde olursa bu durum tüm organizasyona yayılır ve toplam performans üzerinde yıkıcı bir etki yaratabilir.
Liderden ne beklenir?
Harvard Business School profesörlerinden Linda A. Hill, liderliğin insanları daha yüksek bir amaç uğruna bir araya getirme sanatı olduğunu belirtir. Hill’e göre, negatif bir liderlik yaklaşımı, çalışanların kendilerini şirketin geleceğiyle özdeşleştirmelerini zorlaştırır ve çoğu zaman yüksek potansiyelli çalışanların şirketi terk etmesine yol açabilir.
Profesyonel kariyerlerine ve kişisel gelişimlerine değer verecek, çabaların karşılığını alabilecekleri yeni fırsatlar aramaya başlamalarına neden olur. Çünkü çalışma ortamının pozitif ve destekleyici olması, kariyer hedeflerine ulaşmada kritik bir role sahiptir. Liderlerin özellikle zor zamanlarda hem motivasyonel hem de stratejik anlamda güçlü ve pozitif bir duruş sergilemeleri gerekir.
Eğer bir lider olarak dış koşulların ve faktörlerin sizin aleyhinize olduğunu düşünüyorsanız bu durumdan başarıyla çıkmak için proaktif ve stratejik adımlar atmanız gerekir. Açık ve etkili iletişim, uzlaşmacı tavırlar ve kendinizi doğru bir dille ifade etmeniz, her şeyin bir zamanı olduğunu bilmeniz, ekibinizin yarıştan ve hiçbir rekabet alanından kopmamasını sağlamanız, onların yeteneklerine güvendiğinizi ifade etmeniz çok önemli.
İster bir bakkalın ister bir holdingin başında olsun kendisi olduğu sürece şirketinin lider yapılmayacağını söyleyen bir yönetici sorunu çözemeyeceğini ve hatta sorunun kaynağı olduğunu açıkça ifade ediyordur ve dolayısıyla herhangi bir kurumda kendisinden beklenen tek şey “o halde” gitmesi olacaktır.
PERYÖN’den çağrı
PERYÖN (Türkiye İnsan Yönetimi Derneği) İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada ILO’nun verilerine dikkat çekerek Türkiye'de yılda ortalama bin 500 kişinin iş kazaları sonucu hayatını kaybettiğini anımsattı. Kanun ve yönetmeliklerin AB normlarına uygun hale getirilmesine rağmen hâlâ ciddi adımlar gerektiği vurgulandı.
PERYÖN, işverenleri düzenli denetim yapmaya ve önlemleri artırmaya çağırarak toplumu iş sağlığı ve güvenliği kurallarını samimiyetle uygulamaya davet etti ve “Sadece mevzuat değil aynı zamanda zihniyet dönüşümü gerekiyor. Yaşanan kayıpların önüne geçmek için kuralları içselleştirmek gerekiyor. İş kazalarının önlenmesi işverenlerin en öncelikli sorumluluğu” ifadesinde bulunuldu.