Bir sunum ve düşündürdükleri!...
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan yardımcılarından Erdem Başçı'nın Türkiye Ekonomi Kurumu Paneli'nde yaptığı sunum basında geniş yer buldu ve tartışıldı. Tümüyle TCMB'nin kurumsal görüşlerini yansıtması ve ilettiği mesajlar açısından önemli idi. Önümüzdeki dönemde dünyayı etkisi altına alacağı düşünülen yeni konjonktüre karşı bir hazırlık olarak değerlendirilmesi daha uygun olabilir. Yoğun sermaye akışı sonucunda gelişmekte olan ekonomilerin aşırı ısınması, aşırı borçlanma, varlık balonları oluşması ve cari açığın finansal istikrarı tehdit edecek düzeylere ulaşması gibi daha önce yeterince hesaba katılmayan tehditler ön plana çıkmış. Sunumun basına yansıdığı gün borsadaki tırmanışa ve Türk Lirası'ndaki değer kaybına bakarak yorum yapmakta pek gerçekçi olmaz.
Kurumsal sunumun önemini artıran temel unsurlardan biri de bankacılık sistemi ve finansal piyasalardan oluşan mali yapının algılamaları ile Merkez Bankası'nınkiler arasındaki farkın büyümesi. Bugüne kadar enflasyon ve faizler konusunda benzer kanaatlere sahip olan mali yapı ve Merkez Bankası'nın görüşleri, kredi hacmindeki hızlanma ve devamında yaşanacak riskler konusunda ayrışıyor. Bankacılık sistemi ve finansal piyasalar yeni konjonktürdeki TCMB'nin baz senaryosuna uyum sağlamakta zorlanıyor. Bir taraf kredi hacmindeki artışı kısmen sabit bir hızda tutmaya çalışır ve bunu finansal istikrarın bir gereği olarak algılar iken, diğer kesim pozisyonu ve buna uygun kısa vadeli bakış açısı nedeniyle bu duruma uyum sağlamakta zorlanıyor. Hal böyle olunca kısa vadeli sermaye hareketlerine yönelik bakış açıları ve değerlendirmeleri de farklılaşıyor.
2010 yılı başından bugüne kredi hacminde yaşanan artış yüzde 30 gibi anormal bir düzeye yaklaştı ve bu nedenle cari açık oldukça seri bir şekilde büyüdü. Merkez Bankası'ndan gelen uyarıların yeterince etkili olamadığı veya bundan sonra olamaz ise nelerin yaşanacağı gibi konulara ilişkin belirsizlik arttı. Zira kredi hacmindeki artış sermaye hareketlerine paralel bir seyir izliyor. Avrupa Merkez Bankası'nın da parasal genişleme konusunda devreye girmesi ile başta kısa vadeli olmak üzere sermaye hareketleri iyice artar ise bankacılık sistemimizin kredi hacmi ne olacak, ne olmalı? Eğer sermaye girişi arttıkça kredi hacmi artıyor, Türk Lirası değerleniyor, varlık balonları oluşuyor ve cari açık yeni rekorlara koşuyor ise bu durum ve yaratacağı sonuçlar kabul edilebilir mi?
Merkez Bankası'nın bu son soruya verdiği yanıt oldukça net; hayır kabul edilemez; omaması için eldeki imkânlar oranında ne gerekir ise yapılır. Bu kararlı yanıt mali sistemi rahatsız ediyor, edecek...
Merkez Bankası faiz dışı araçları kullanarak kredi genişlemesini kontrol altında tutmaya, kredi hacmi ile sermaye hareketleri arasındaki ilişkiyi farklılaştırmaya çalışacağını söylüyor. Mali sistem ise pek dile getirilmeyen kredi kalitesi ve kronikleşen borç yapılandırmaları nedeniyle bu ihtiyacı anlamakta zorlanıyor. Eğer kredi genişlemesini sabit bir hızda tutar ve artırmaz ise sorunlu kredilerin oransal olarak artması, bilanço dengelerinin bozulması ve piyasa değerinin düşmesinden finansal istikrarın bozulmasından endişe ediyor.
Evet Merkez Bankası mali sistemi kredi hacmini kontrol altına almaya, yükümlülüklerinin vadesini uzatmaya zorlayacak. Fakat bu koşullara uyum sağlamak finansal yapı açısından kolay olmayacak. Yaşanacaklar başta kamu kesimi ve özel sektör olmak üzere tüm ekonomiyi etkileyecek. Borsanın mali hisseler öncülüğünde yükselişine ve Türk Lirası'nın değer kaybına bakıp aldanmayın. Merkez Bankası, Türk Lirası'nın değer kaybını değil, daha fazla değerlenmesini istemiyor; banka hisselerinin yükselişi ise ya olup biteni anlamamak ya da çok iyi anlayıp bir an önce çıkabilmek adına piyasa yapmaya çalşımak şeklinde açıklanabilir...