Bir şehrin dönüşümü
Torino = FİAT. Lancia. Alfa Romeo. Nutella. Ferrero. Cinzano. Martini. Lavazza. Eataly. Barolo. Gianduiotto çukulata. Juventus. Yavaş Yemek. Yavaş Şehir.
Ülkemize “uzak” ama Avrupa’ya “yakın” diğerleri: Mısır dışında en büyük daimi Mısır Uygarlığı Müzesi. Otomobil müzesi. 3,200 metrekareye yayılan Sinema Müzesi. Uzun İtalyancası yüzünden kısaca GAM diye bilinen Çağdaş Sanat Müzesi. Ayrıca 4 çağdaş sanat müzesi daha. Ve başka uzmanlık müzeleri.
İtalya’nın Torino’sunun bu özellikleri arasında bir tanesi, dolaylı olarak İstanbul’la da bağlantılı. İstanbul Bienali’nin yaratıcı yenilikçi “seçicisi” Carolyn Christov-Bakargiev, 2002-09 döneminde GAM’da baş küratör olarak görev yaptıktan sonra, gelecek Ocak’tan itibaren, GAM’la birleşen bir diğer çağdaş sanat müzesinin (Castello di Rivoli) ortak yöneticisi olarak çalışmaya başlayacak. İstanbul Bienali, bu mükemmel sanatçıya (görmek ve seçmek de sanattır) uğur getirdi. 171 aday arasından onun ismi öne çıktı.
Torino’nun “yeniden doğumu” sürecinde GAM başta olmak üzere diğer öncü çağdaş sanat vakıfları ve müzelerinin rolü büyük. Bir sanayi şehrinin, çağdaş sanatlı-yaratıcı endüstrili-bilgi ekonomisi temelli bir inovasyon şehrine dönüşmesi için, yerel değerleri bilen, anlayan, önemseyen, başketin karışmayacağı bir bölgesel yönetiminin olması gerekiyordu. Her şey planlandı. Bu barok şehri olduğu gibi koruyarak, binaların içini 21. yüzyıla göre yeniden tanımladılar. Şimdi de 1860’lardan kalan büyük istasyonun hatlarını iptal edip en az 360 bin metrekare alanı İnovasyon Bölgesi’ne dönüştürmeyi planlıyorlar.
Şehir yönetiminin vizyonu kadar önemli bir başka zevk sahibi, rafine bir sanayicinin vizyonu da büyük şanstı: Fabbrica Italiana Automobili Torino (FİAT) sahibi Giovanni Agnelli (2003’te öldü)... FİAT’ın üretimi için 1920’lerde şehrin kenarında inşa edilen Lingotto Tesisleri, damındaki araç deneme pistiyle ünlüydü. Binanın içinden otoparka çıkılır gibi virajlarla dama çıkılır, orada deneme sürüşü yapılırdı. Gel zaman git zaman, FİAT şehrin içinde kaldı, entegre tesise ihtiyaç bitti. Bir milyon metreküplük, 500 metre uzunluğunda, 5 katlı tesise yeni işlev gerekti. Kimse, yıkalım demedi. Küresel bir yarışma açıldı. İtalyan star mimar Renzo Piano, burayı yeniden yarattı. Agnelli’nin paha biçilmez koleksiyonu için binanın damına ayrıca bir müze yaptı. Binanın geri kalanını çok işlevli bir merkeze dönüştürdü.
Bunlar olurken, Torino’nun güneyindeki verimli topraklarda yüzyıllardır bilinçle yapılan tarımla, şehri bir damak kültürü merkezine dönüştürme fikri gelişmeye başladı. Zaten bu yöre, kendine özgü mutfağıyla yeterince ünlüydü. Hele 1986’da McDonalds, Roma’nın en turistik noktalarından İspanyol Merdivenleri’nin oraya bir dükkan açmaya kalkışınca, İtalyan Mutfağı savunucuları, başta Carlo Petrini, hızlı mutfağa tepki olarak Yavaş Mutfak’ı örgütlediler. McDonalds dükkanı açtı ama Yavaş Mutfak fikri de önce İtalya’ya sonra dünyaya yayıldı. Şimdi, Torino’nun 50 km güneyinde Bra kasabasında 492 hektar bir arazinin içinde UNESCO koruması altında bir binada üniversitesi bile var. Yöre zaten ünlü: Alba, Barolo, Verduno gibi Avrupa’da iyi tanınan tarım ürünleri merkezleri burada. Üzüm bağları, ayçiçeği, buğdayın en hası binlerce kilometrekarece...
Bu arada Albalı işadamı Oscar Farinetti, üreticiden tüketiciye aracısız ilişki kuran bir gıda pazarlama ve yemek kültürü kavramı geliştirdi: Eataly. İngilizce yemek yemek=eat ile Italy’i harmanlayarak mükemmel bir isim uydurdu. Meğerse dünyanın böyle bir yenilikçiliğe ihtiyacı varmış! Eataly, Lingotto’da açıldı. Şimdi İstanbul’da bile şubesi var. Torino’nun dönüşümü dünyaya yansıdı.