Bir seçim yaptık, baktık herkes galip!
Süper Lig’de üç beş takım... Sezon tamamlanmış ve yıllardır şampiyon olan takım ipi yine göğüslemiş. Ama önceki sezona göre daha az puan alabilmiş. Tüm sezonları neredeyse aynı puanda ve ikinci sırada kapatan takımın teknik direktörü diyor ki, “Şampiyon takım bu sezon en başarısız olan takımdır, bakın puanı düştü”... Müthiş bir yaklaşım, değil mi...
24 Haziran’ın galiplerini iki bölümde irdelemek gerek; Cumhurbaşkanı adayları ve partiler. Cumhurbaşkanı adayları içinde galip, hiç tartışmasız Erdoğan’dır. Daha ne olacak, Erdoğan koltuğunu korudu. “Efendim ittifak olmasa olmazdı, devlet olanaklarını kullandı, adil bir seçim değildi falan falan...” Bütün bunlar doğru, ama bunlar aradaki 10 milyon oy farkını izah etmez.
İnce de nihai amacına ulaşamamış olsa da elbette başarılıdır. Elli günlük bir kampanya süresinde bu kadar oy hiç de önemsiz görülemez.
Demirtaş ve Akşener ise nasıl olup da partilerinden az oy aldıklarını sorgulamalıdırlar.
★★★
Partilere gelince... Evet AKP oy kaybetmiştir ama onlar da zaten bunu gördükleri için ittifaka yönelmediler mi?
MHP, 24 Haziran’ın en büyük sürprizini gerçekleştiren partidir. MHP aldığı oyla bütün tahminleri yerle bir etmiştir.
CHP her ne kadar önceki seçime göre oy kaybetmiş gibi görünüyorsa da HDP’nin barajı geçmesini sağlamak için çok sayıda CHP’li seçmen HDP’ye oy vermiştir. Düşüşün temel nedeni budur.
CHP’den İyi Parti’ye de oy gittiği anlaşılıyor. Yoksa İyi Parti’nin, Akşener’den daha fazla oy alması nasıl açıklanabilir. İyi Partililer partilerine oy atıp liderlerine oy vermemiş olamayacaklarına göre...
HDP’nin durumunu söyledik, büyük ölçüde CHP’den gelen oylarla barajı aştılar.
★★★
Ezcümle... Seçimin galipleri, koltuğunu koruyan Erdoğan ve müthiş bir çıkış yakalayan İnce ile herkesin “Artık iflah olmaz” gözüyle baktığı MHP’yi adeta yeniden dirilten Bahçeli’dir.
Ne var ki MHP, seçimden sonra gazetecileri ve araştırma şirketi yöneticilerini hedef alan ilanlarla bu başarısını gölgelemiştir.
Seçmen ne mesaj verdi?
İlk toplantı aile arasında yapıldı. “Şu siyasilere bir mesaj vermek” gerek diyerek açtı baba konuyu. Anne atıldı; “Oylarımızı değişik partilere verelim de uzlaşma kültürleri gelişsin”. Üniversiteyi yeni bitiren genç isyan ediyordu; “Bana ne mesajdan, ben iş vaat edene oy vereceğim” diye koydu tavrını. Yakında evlenecek olan ve hemen anne olmayı düşünen abla ise doğum iznini hangi partinin uzun tutacağına odaklanmıştı. Mesaj konusunda ilk çatlak aile içinde baş göstermişti bile.
Sonunda bir karara vardılar. Anne ve baba bir partiye, çocuklar ise diğer iki partiye oy vereceklerdi.
Apartman toplantısı aşamasına geçildi. Her aile kararını ortaya koydu, uzun uzadıya tartışmalar yapıldı. Partilere bir mesaj vermek gerekiyordu. Bir ara gerginlik de olmadı değil. Halı sahada maç yapmıyorlardı sonuçta, partilere mesaj vereceklerdi, kolay mıydı!
Bir sonraki mahalle toplantısıydı. Apartman yöneticileri bir düğün salonu kiralayıp bir araya geldiler. “Arkadaşlar, arkadaşlar” diye kaç kez sesini yükseltmek durumunda kaldı muhtar. Hayıfl ananlar oldu “Hay sizin mesajınıza” diye...
Böyle yapılmıyor da, “Ben A partisine atayım oyumu, komşum ve bacanakla çocukları zaten B partisine atar, böylece mesaj vermiş oluruz” diye mi düşünülüyor?
Yoksa herkes kimin kime oy vereceğine bakmadan kendi lehine olacak partiyi mi seçiyor?
Bırakalım artık seçmenin mesaj verdiği önyargısını. Seçmen mesaj vermez, karar verir. Tıpkı 24 Haziran’da HDP’ye Mecliste yer alabilsin diye özellikle CHP’lilerden oy gelmesi gibi. Ama bu mesaj değildir. Bir partiye destek olmakla ya da bu şekilde bir başka partiye köstek olmaya çalışmakla mesaj aynı şey değildir çünkü.
O silahlar herhalde kurusıkıydı!
İnternette dolaşan bir görüntü var. 24 Haziran’da İstanbul... Hangi semt olduğu belli değil, en azından benim izlediğimde belli değil. Görüntünün süresi 15 dakika kadar ve bu sürenin yalnızca birkaç dakikası halayla oyunla geçiyor.
Kalan sürede sürekli silahlar ateşleniyor. Hem de ne silahlar, yalnızca tabanca değil, tüfekler de.
Bir süre sonra yerler sonbaharda dökülen yapraklar gibi kovanla doluyor. Bir adam kız kardeşi mi, eşi mi artık bilinmez türbanlı bir kadına tarif ediyor nasıl sıkacağını, kadın korkudan başını çeviriyor ama büyük bir keyifle de ateşliyor tabancayı.
Başka bir adam sekiz on yaşlarındaki çocuğunun eline tutuşturuyor tabancayı, ateş etmesine yardımcı oluyor.
Silahı olmayan bir “garip”, silahlı birinden rica ediyor, “Ben de ateş edebilir miyim” diye, tabanca doldurulup veriliyor hemen; kederde, tasada, sevinçte ortak olmak böyle günde belli olur.
Kabataş failleri aradan yıllar geçti yakalanamadı. Çünkü yoklardı! Ama 24 Haziran gecesi İstanbul’da binlerce mermi sıkanların görüntüleri gayet net, hem zaten kimse gizlenmek derdinde değil, röportaj yapılsa adlarını bile söyleyecek kadar coşmuşlar. Olmayan Kabataş’ın yarısı kadar eğilsek bu konuya, yeter!