Bir seçeneğin sizin adınıza seçilmesi neden kritik?
Son zamanlarda “yapısal reform” adına okuduğum en önemli haber mealen şöyle: “Hükümet haziran ayı sonuna kadar yapılacak düzenlemeyle, tüm çalışanlara otomatik bireysel emekli hesabı açmaya hazırlanıyor. Düzenlemenin amacı, tasarruf oranlarını artırmak olarak belirlendi.”
Hemen belirteyim; bu haberi önemli bulmamın nedeni yeni bireysel emeklilik hesaplarının çok düşük olan tasarruf oranlarımızı artıracak olması değil. Muhtemelen artıracaktır. Dolayısıyla önemli bir yapısal reform hamlesi olabilir bu adım; ama o ayrı bir tartışma konusu. Haberin önemli olmasının bir başka nedeni (daha) var.
Psikologlar ile iktisatçıların ortak çalışmalarını yansıtan davranışsal iktisat alanındaki önemli bulgulardan biri şöyle: İnsanların bir konuda karar vereceklerini düşünün. Önlerine sunulan birkaç tane alternatif bulunsun. Bu alternatiflerden biri kendilerine sorulmadan kendi adlarına önceden seçilmiş olsun. Elbette, bu seçimi diğer alternatiflerle değiştirme hakkı kendilerine verilsin. Yapılan çalışmalar, büyük çoğunlukla önceden seçilmiş seçeneğin değiştirilmediğini gösteriyor. Bu bulguya hem farklı gruplara yapılan deneylerden hem de gerçek hayattaki önemli reformlardan ulaşılıyor.
Dolayısıyla, bu çalışmalar, hayata geçmesi kişilerin değişikliğe onay vermeleri ile mümkün olacak bir yapısal değişikliğin hem ülke ekonomisi için hem de tekil kişiler için yararlı olduğu düşünülüyorsa, kişiler adına o değişikliğe önceden onay verilmesinin gerektiği sonucuna ulaşıyor. Sanki sevimsiz gibi duruyor: Bir “üst akıl” sizin adınıza karar veriyor gibi. Ama öyle değil. Sonuçta istemiyorsanız önceden seçilmiş seçeneği değiştirme hakkınız var. Yeni işe girecek olanların otomatik olarak bireysel emeklilik sistemine üye yapılmaları, istemiyorlarsa sistemden çıkma haklarının verilmesi, bu çerçevede, iyi bir tasarım. Zaten az önce sözünü ettiğim bulgulardan önemli bir kısmı bazı ülkelerdeki bireysel emeklilik sistemlerinin yeniden düzenlenmesi deneyimlerinden elde edilmiş.
Elbette, kişilerin emeklilik hesaplarında biriken paranın nasıl nemalandırıldığı çok önemli. Daha genel olarak da özel emeklilik sistemlerinin denetlenmesi çok önemli. Bunların hepsinin “doğru” tasarlandığı durumda bile, yani çok iyi işleyeceği düşünülen bir özel emeklilik sisteminin kurulması halinde bile, otomatik seçeneğin ne olduğu yeni sistemin yaygın biçimde kullanılıp kullanılmayacağını belirleyen en önemli unsur oluyor. Davranışsal iktisat alanındaki bulgular bize bunu söylüyor.
Davranışsal iktisat çok ilginç bir alan. İktisadın diğer alanlarında çalışanların genellikle irkilmelerine yol açan bulgulara ulaşılıyor çünkü. Geleneksel iktisat kuramında temel varsayım bireylerin kendileri için en iyi (optimum) kararları alacakları yönündedir. Dolayısıyla, geleneksel iktisada göre, bireysel emeklilik sisteminde otomatik seçeneğin olup olmadığı, varsa o seçeneğin ne olduğu önemli olmamalıdır. Zira birey zaten kendisi için doğru seçeneği bulacaktır. Oysa davranışsal iktisat bu temel varsayımın geçerli olmadığı bir dolu önemli örnek sunuyor. Bu örnekler arasında emeklilik sistemleri de var.
Bu konuda aralık ayında iktisatçı olsun olmasın meraklıların rahatça ve de çok keyifle okuyacakları yeni bir kitap yayımlandı: “Uygunsuz davranmak (Misbehaving)”. Yazarı bu alanın duayenlerinden R. Thaler. Thaler kitabında iktisatçıların modellerinde temel aldıkları bireylere “Econs” diyor; “iktisadiler” diye tercüme edeyim. Oysa gerçek hayatta “iktisadiler” değil “insanlar (humans)” bulunduğunu vurguluyor. Kitapta bol bol “iktisadiler” ne yapar “insanlar” ne yapay ayrımı var. Bu arada ABD vatandaşı olan Thaler’in İngiltere hükümetinin kurduğu yapısal reform çalışma grubunun önemli üyelerinden biri olarak görev yaptığını (iki ayrı partinin iktidarı döneminde) belirteyim. “Oralarda reformlar öyle yapılıyor;” demesem olmaz(dı)...