Bir referandum yazısı

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA [email protected]

Aslında biz bu yazıları okunsun diye yazarız.

Özellikle konunun uzmanları veya ilgilileri olarak DÜNYA gazetesi gibi ekonomi basınında yer alan yazılarımıza daha dikkatle bakarız.

Ne yazık ki bazı hallerde bu yazıların okunup okunmayacağından emin olmayız; açıkçası yazmış olmak için yazarız.

Zira içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle bu tür yazıları adeta ıskalarız.

İşte bu yazı da böyle türden bir yazı…

Hatta yazının başlığını günün olayı üzerine atıp belki yazıyı okunur hale getirmeye çalışırız.

İşte bu nedenle biz de yazımızda referandum başlığını kullandık. Aslında 4 gün sonra yapılacak referandumu yargılayacak veya sonuçlarını tartışacak değiliz.

Ama referanduma başka bir gözle bakmaya çalışacağız.

Referanduma iyi niyet ile bakalım…

Toplumun adeta referanduma kitlenmesi iyi ve ciddi bir gelişme. Bu ülkenin geleceğine ilgisi bakımından insanlarımız için özellikle bu referandum çok önemli.

Şimdiden bu referanduma katılım oranının yüzde 80’leri çok aşacağı anlaşılıyor.

Dolayısıyla önceki referandumlardan daha çok ilgi çekmişe benziyor.

Türkiye’nin idari altyapısını ve güçler dengesini tamamen değiştirecek olan bu referandumun önemi çok iyi anlaşılmış görünüyor.

Yani vatandaş bu sefer daha ilgili; ama ne yazık ki bilgili değil.

Siyasi görüşüne göre insanlar ağırlıklı olarak tavrını belirlemiş gibi. Yoksa neyin ne olduğunu veya niçin yapılmak istendiğini anlamış değil.

Çok iyi niyetle demokrasinin algılanması ve gelişmesi açısından bakılırsa, referandumun seyrini de bu yönüyle görüp hoşnut kalmak gerek.

Şimdi bir de referanduma başka bir gözle ve daha kötü niyet ile bakalım…

Her şeyden önce ülkenin içinde bulunduğu hemen tüm koşullar olumsuz.

Etrafımız adeta ateş çemberi. Dış dünya dışlamış gibi.

Yani başımızda komşularımızla adeta papazız! Onların hükümranlık alanında onları dizayn etmeye veya onlara yardım etmeye niyetliyiz! Suriye, Irak, İran, Rusya ile ilişkiler ve özellikle Avrupa Birliği ile askıya alınmış ve hatta fiilen kesilmiş ilişkiler. Uzaktaki dost ABD ile bir türlü rayına oturmayan ilişkiler.

“Açılım” ile başlayan “saçılım” ile başka bir noktaya gelen terörle mücadele. Ülkenin Güneydoğusu ve Doğu'su adeta çatışmaların yoğunlaştığı bölgeler. Yakın geçmişe kadar büyük kentlerde devam eden terör saldırıları. Binlerce ölü, yaralı, gazi, şehit.

Bu terör ile bağlantılı kaldırılan dokunulmazlıklar çerçevesinde, bir siyasi partinin seçilmiş milletvekillerine, belediye başkanlarına ve yerel yöneticilerine yönelik operasyonlar, yargılamalar, yasaklar.

Son 17, 25 Aralık ile başlayan ve 15 Temmuz darbesi sonunda yoğunlaşan cemaatle mücadele.

Türkiye’nin hiç yaşamaması gereken darbelere eklenen 15 Temmuz darbe girişimi. Çok garip, talihsiz, anlamsız ve fakat çok şükür ki amacına ulaşamamış bir hareket.
İşte böyle bir ortamda Türkiye referanduma gidiyor.

Kimileri bu referandumun zamanlamasının yanlışlığını vurguluyor. Kimileri de ülkenin yaşadığı sıkıntıların temelinde yatan bu yapının değiştirilmesinin tam zamanı diyor.

Anayasa referandumu tartışmalarından beri ülkenin temel gündemi bu. Özellikle son birkaç aydır adeta seferber olmuşuz, bu referanduma kitlenmişiz.

Dolayısıyla ülkenin ilk gündem maddesinin ekonomi olmasının önünü kesmişiz. Her ne kadar ekonomiyle ilgili alelacele kararlar alınıyorsa da olumsuz koşullar nedeniyle ilgisiziz.

Şimdi akla şu soru geliyor: Acaba hangisi doğru?...

Türkiye’nin bir an önce sistem sorununu aşıp yol alması mı, yoksa içinde bulunduğu koşulları iyileştirip veya iyileştirilmesini bekleyip ekonomi ile ilgili yapısal reformlarını gerçekleştirmesi mi?

Bu iki yoldan hangisinin doğru olup olmadığını anlamanın sonuna geliyoruz. Bekleyip göreceğiz.

İnşallah ülkenin gündemine gerçekten ekonomiyi oturtmanın zamanı gelecek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar