Bir nostaljik matbaa yazısı…

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

1976'da basın dünyasına adım attığımda, çocukluğumdan itibaren kitaplarla olan yakın ilişkim; ama aslında herhalde içimdeki merak duygum, beni yalnızca okuyucu olmanın ötesine taşıyacak, "nasıl basılıyor ki bunlar?" sorusunu yanıtlamak için Cağaloğlu'nda matbaaların kurşun kokan havasını solurken bulacaktım kendimi!..

Gazeteler de kitaplar da tipo tekniği ile hazırlanırdı o yıllarda… Ben, elle kurşun harf dizimine yetişememiştim - yalnızca başlıklar öyle yazılıyordu -, ama kurşun satırları döken makineler ve onların bir yazar kadar dilbilgisine sahip ustalarıyla tanışacaktım…

Üzerlerindeki bacalara rağmen makinelerin kurnalarındaki kurşun eriyiğinden çıkan dumanın ciğerlerinizi yaktığınızı hissederdiniz o bina altlarındaki küçücük matbaalarda… Kurşun kokan bu zehirli havayı saatlerce soluduklarından yoğurt yerlerdi çalışanlar sağlıklarını biraz olsun koruyabilmek için… Eriyikten dökülen kurşun satırlar hemen sertleşir, biraz soğuyup çapakları alındıktan sonra altalta dizilirlerdi mürettipler tarafından…

Velhasıl zor ve ıstıraplı bir gayretti matbaa çalışanlarınınki… Geçen yıllarla birlikte bilgisayarlarla teknoloji matbaalara da girince; sofralarda da arkadaşımız olan o "bilge ustalar" göç ettikçe bizler unutmaya başladık o günleri… Zaten hatırlasak ve anlatsak bile bilgisayarla büyüyen yeni nesiller için söylediklerimiz çok şey ifade etmeyecekti!

O anılar, belleğin derin dehlizlerine itiliverdiler…

Geçtiğimiz günlerde gelen bir davet beni o yılları doğru uzun bir zaman yolculuğuna çıkaracak işaret fişeği oldu… Karanlık dehlizler aydınlanıverdi:

"Nostaljik Matbaa Atölyesi Rahmi M. Koç Müzesi açık sergileme alanında ziyarete açılıyor! Promat Matbaacılık'ın 20. yıl etkinlikleri kapsamında hayata geçen projede tarihi tipo tekniği, elle kurşun harf dizimi, metal klişeler ile baskı uygulamaları, kâğıt kesimi, ciltleme gibi teknikler işin ustaları tarafından uygulamalı olarak gösterilecek. Yaşayan nostaljik matbaa atölyesi 1950 ve 1960'lı yılların basım tekniklerini yansıtırken ziyaretçilerini kurşun harfler devrinde yolculuğa çıkaracak. Tipo atölyesinde ayrıca matbaacılık üzerine seçilmiş kitaplar, hurufat, klişe ve efemeralar da sergilenecek."

Bu satırları okumamla birlikte anılar denizine doğru yelken açtım. O yılların ustalarını adlarıyla anımsıyordum, eriyiğin kokusu sanki burnumdan hiç eksilmemişti, kurşun satırların sıcaklığı hâlâ parmaklarımı yakıyordu…

Tipo atölyesi içerisinde bulunan makinelerin listesi de verilmişti:

Heilderberg maşalı baskı makinesi (1953), Brillant kesim makinesi (1951), Aybakar giyotin (1977), el pedalı baskı makinesi…

Ne yazık ki bu nostaljik matbaa atölyesinin açılış toplantısına gidemedim. Ama o gecede konuşan Promat Matbaacılık Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Ürkmezgil'in teknolojiye yaptıkları katkılarla değil, içinde bulundukları sektöre yaptıkları katkılarla da anılmayı hedeflediklerini vurgulayan "bizim için önemli olan gelinen bu teknolojik sürecin ve tarihsel gelişimin öneminin herkes tarafından gözlemlenmesidir" şeklinde özetleyebileceğim konuşmasını okudum…

İşte o yıllar, özellikle yeni nesiller için elle dokunulur, gözle görülür hâle gelmişti yeniden…

Rahmi M. Koç Müzesi'ndeki bu serginin bence iki yönden çok büyük önemi var:

Bunlardan birincisi, matbaacılığın günümüz düzeyine nereden geldiğini gözler önüne sermesi…

Diğeri ise sergiye kapılarını açan Rahmi M. Koç Müzesi'nin böyle bir işbirliği ile müze kurma ve yaşatmanın maddi-manevi büyük maaliyetleri ve güçlükleri, uzmanlık isteyen yapısı konusunda verdiği destek…

Türkiye'de ulaşım, endüstri ve iletişim tarihine adanmış ilk önemli organizasyon olan Rahmi M. Koç Müzesi'nin ilgi alanına giren konularda böyle başka işbirliklerine de hazır olduğunu düşünüyorum. 1991 yılında kurulan müzenin birikiminin, uzmanlığının ellerinde sergilenecek ürünleri olanlar için çok büyük bir fırsat olduğu kanısındayım…

Bu nedenlerle ister izleyici, ister koleksiyoncu olarak sık sık gidilmesi gereken bir mekân Rahmi M. Koç Müzesi, çünkü hepimizin hayatlarına, anılarına değen en az bir yönü mutlaka var…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar