Bir küçük ölçekli şirket hikayesi
Hüseyin Adanalı - Adisa Danışmanlık Şirket Yöneticisi
Bu bir küçük ölçekli şirket hikayesidir. Bugün bile bu hikayeden yüzlercesi bu topraklarda yaşanır. Daha da çok yaşanacağa benziyor.
Patron işini kurarken bir avuç insanla yola çıkar.
Bu kişilerin teknik becerileri yüksektir ve işlerin operasyonel bölümlerinde uzmanlaşmışlardır.
İlk yıllarda herşey yolunda gider. İşler artmakta hatta yetişememe durumuyla karşı karşıya kalınmaktadır. Bu arada herkes yavaş yavaş havaya girmeye başlar ve “küçük dağları ben yarattım” salgını baş gösterir.
Patronun mükafatlandırma zamanı gelmiştir ve ilk göz ağrılarını müdür tayin eder. Alt kadrolara birkaç eleman takviyesi derken küçük işletme, bir anda orta ölçekli bir hal alır.
Büyüme sürerken ve patron tatlı paralar kazanırken yöneticilerin yetersizlikleri pek göze batmaz. Gerçi patron zaman zaman işleri delege edememekten ve yöneticilerin yetersizliğinden şikayet etmese de tepkilerini içine atar, kazandığı paraya bakar. Ne de olsa hızla giden arabanın tekerine taş koymanın bir anlamı yoktur.
Ancak işler hep böyle gitmez. Bir gün gelir; rekabet artar, kârlılık düşer ve bir anda yöneticilerin yetersizlikleri patronun gözüne batmaya başlar.Bu durumla karşı karşıya kalan patron ve onun yetersiz saydığı yöneticileri günün koşullarına ayak uydurmakta güçlük çekerler ve yavaş yavaş sendelemeye başlarlar.
Artık endişe ve tepkileri bastırmak olanaksızdır. Yerli veya yersiz her sorunun nedeni bellidir: Yetersiz yöneticiler.
Patron agresifleşmiştir ve duyguları kontrolden çıkmıştır. Her fırsatta ve her ortamda yöneticilerinin yetersiz olduklarını arkalarından veya yüzlerine çekinmeden söyler.
Böyle bir durumla ilk kez karşılaşan yöneticiler bu tepkilere başlangıçta pek anlam veremezler ve bu tepkilerin dönemsel olduğunu düşünürler. Ancak yanılırlar. Artık ok yaydan çıkmıştır.
Patronun gözü sürekli üstlerindedir. Her yaptıkları kabahat olur. Tansiyon artıkça karşılıklı saygı ve güven ortadan kalkmaya başlar. Bu noktadan sonra yöneticiler dilbirliği etmişcesine hataları saklamayı, eksikleri gizlemeye odaklanırlar. Patronla temas kurmak risk anlamına gelir. Herkes kendi kabuğuna çekilir. Kozasını örmeye başlar.
Bazıları bu gerginlikten sıkılarak farklı arayışlar içine girerler. Piyasa ortamı oldukça dinamik ve çetrefillidir. Bu ortam ürkütücü gelir. Alışkanlıklar ve korkular geri adım atmayı önerir ve çoğu da bu sese kulak vererek, ataleti tercih eder.
Bu esnada patron da boş durmaz. Yeni yöneticiler bulma telaşı içine girer. Yeni nesil yöneticiler ile flörte başlar. Görüşmeye gelen adaylar çok farklıdır. Kendi yöneticilerine hiç benzemez.
Bu yöneticiler çok konuşan, rahat hareketleri olan gerektiğinde patronla ters düşmeyi bile göze alarak görüşlerinin arkasında duran bir yapıya sahiptirler.
Patron bir anda ürker ve bu tarz yöneticileriler ile çalışamayacağına karar verir. Gerçi bahaneler hazırdır. Ücret beklentileri çok yüksek, zaten sektörü de bilmiyorlar, falan filan...
Kabul etmesi zor da olsa gerçek neden başkadır. Yönetme riski olduğunu düşündüğü yöneticilerle çalışacağına, yönetebileceğini düşündüğü yetersiz yöneticilerle çalışmayı tercih etmek.
Hikayenin sonu bellidir.
Patronun şikayetleri ve tepkileri hiç bitmez. Hatta alışkanlık halini alır. Yöneticiler de bu tepkileri duymaz veya önemsemez. Çoğu emekliliği gelinceğe kadar bu firmada çalışmaya devam eder. Bazıları kendi işlerini kurmak için ayrılırlar. Ancak akıllları hep eski şirketinde kalır.
Ülkede ciddi bir kriz çıkmazsa şirket düşe kalka yoluna devam eder. Patron bir yerde “dürtme” işinden sıkılmazsa işini sonuna kadar götürmeye çalışır.
Oğlu böyle bir şirkette çalışmayı asla düşünmez.
Hikayenin sonunda firma ya kapanır ya da satılır.