Bir kriptoloğun Ağrı’dan Santa Barbara’ya uzanan öyküsü
Babası önceki çocuklarını hastalıklar nedeniyle kaybedince ona, sağlıklı olsun diye hem Çetin hem de Kaya isimlerini koymuş. “Ben de çok hastalandım çocukken ama dirençli çıktım” diyor hayata karşı duruşunu anlatırken. İlk olarak 1968 yazında gelmiş İstanbul’a Prof. Dr. Çetin Kaya Koç. Babasının elinden tutup Haydarpaşa’dan Sirkeci’ye geçerken gördüğü manzara karşısında “aklım başımdan gitti” diye düşündüğünü hatırlıyor. Sirkeci’de kaldıkları otelin önünde öğrenci olaylarını izlerken bir anda babasının elinden kurtulup kaybolmuş. “Sonra babam beni buldu ama ben o günden beri, yani tam 35 yıldır kayıbım. Bu yüzden Ağrı’da doğdum ama İstanbul’da dünyaya geldim diyorum soranlara” diyor. O kaybolmuşluk ve Koç’a göre başkalarının 3-5 adım önünden giden zekası sayesinde dünyanın en ünlü şifreleme ve kriptoloji profesörü olarak anılıyor Prof. Dr. Koç. Kendi deyimiyle hala hayatın şifrelerini çözmeye çalışıyor. Bugün kriptolojide dünyada en çok öğrenci yetiştiren ve makalesi yayımlanan üç bilim insanından biri sayılıyor. En çok atıf alan 100 Türk bilim insanı arasında. Orduya şifreleme uzmanları yetiştirdi
1980’lerin sonunda gittiği Amerika’dan yeni döndü Prof. Dr. Çetin Kaya Koç. İstinye Üniversitesi’ne Mühendislik Fakültesi Dekanı olarak geldi. 35 yıllık yolculuğunda en önemli kırılma noktalarından birinin İTÜ Haberleşme Mühendisliği’ni birincilikle bitirmesi olduğunu söylüyor. Devlet bursuyla gönderildiği Amerika’daki University of California Santa Barbara’da (UCSB) bilgisayar mühendisliği doktorasını bitirdikten sonra Houston Üniversitesi’nde dört, Oregon State’de 13 yıl akademisyen olarak çalışıyor. “O dönemde siber güvenlik ve kriptoloji alanlarında uzmanlaştım. Bu alanda dünyada en çok makale ve kitap yazan, öğrenci yetiştiren üç bilim insanından biri oldum. Bedelli askerlik için geldiğim Türkiye’de Genel Kurmay Başkanlığı’ndan gelen teklif üzerine orduda kriptologlar yetiştirdim. Tüm şifreleme sistemlerini ve algoritmalarını tasarladım. 110 kişiye ulaşınca bıraktım, zaten o arada oğlum doğmuştu. Amerika’da kendi şirketimi kurdum. Birçok şirketin siber güvenlik duvarını oluşturdum” diye anlatıyor sonraki süreci.
Saldırılar danışıklı dövüş
Karşımızda siber güvenlikte dünya çapında bir bilim insanı bulunca soruyoruz hemen: “Şirketleri, ülkeleri tehdit eden siber saldırılar önlenemez mi?” Prof. Dr. Koç durumu şöyle açıklıyor: “Artık siber güvenlikte dünya doyuma ulaştı. Biz şirketlere sağlam bir kilit veriyoruz. Ama onlar bunu çürük bir kapıya takıyorlar. Bu biraz da danışıklı dövüş. Çünkü birileri sizi sürekli takip etmek istiyor. Çok fazla insan bizi gözetliyor.”
Prof. Dr. Koç’un halen Santa Barbara’da doktora yaptığı üniversitede dersleri devam ediyor. Bunun yanında Koç Lab adında şifreleme hizmeti veren bir laboratuvarı var. Ayrıca Çin’deki Nanjing Üniversitesi de yeni kriptologlar yetiştirmesi için ona bir kürsü açmış, araştırma grubu kurmuş durumda.
Siber güvenlik ve kriptoloji dünyasında gidilebilecek yol kalmayınca bilgisayar mühendisliği ve algoritmalar üzerindeki deneyimini, ilgisini yapay zekaya yönlendirdiğini anlatıyor Koç. “2008’de yapay zekayla ilgilenmeye başladım. Üç yılda kafamda şekillendi. Bir nöron küçük bir bilgisayar gibi çalışıyor. Ben de bu işin uzmanıyım. Siber güvenlik ahlaksız bir şekilde kullanılıyor ama yapay zeka henüz ahlaksızlaşmadı” diye açıklıyor bu kararını.
Koç’un da herkes gibi yapay zekayla ilgili çekinceleri var. Öğrenilen yapay zekanın artık devreye girdiğini ve sistemin saydam olmadığını söylüyor. Diyor ki, “Yapay zeka bir karara vardığında nedenini açıklayamıyor. Kontrol edilemeyen bir yönü var. Ben ise işin sağlık teknolojileriyle ilgileniyorum.”
Kanserde çığır açacak yapay zekanın peşinde
İşte sağlık teknolojileri de Koç’un yıllar sonra Türkiye’ye dönmesinin ana nedeni. İstinye Üniversitesi’nden gelen teklifl e hemen kolları sıvayıp çalışmaya başlayacak kadar onu heyecanlandıran proje ise kanser taramalarında elde edilen verileri toplayıp teşhis ve tedaviye karar veren bir yapay zeka üzerinde çalışıyor. “Bir doktorun MR okuması ortalama 15 dakika sürüyor. Burada süper bilgisayarlar kullanacağım. Projeyi daha önce IBM denemiş olmamış. Benimle ikinci kez deniyorlar. Bir MR çekildiğinde önceki binlerce tarama, onların sonuçları ve yönlendirilen tedavi verisinden yola çıkarak size bir rapor verecek sistemden bahsediyorum. Radyologlar işsiz kalabilir ama Ağrı’daki bir MR sonucunu Ankara’daki uzman hemen görüp harekete geçecek. Müthiş ileri bir makine zekası devreye girecek” diye anlatıyor projesini Koç.
Her şey planladığı gibi giderse sekiz kişilik mühendis ekibiyle iki yıl içinde projeyi tamamlamayı hedefliyor. Kemoterapide protokole karar verildikten sonra bile onkoloji tedavilerinde yüzde 25’lik hata oranı bulunduğunu söyleyen Koç’un hayali bu oranı sıfırlamak.