Bir kısmımız için her şey sözde, her şey sahte!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Ankara'nın göbeğinde, Kızılay'da gencecik bedenler paramparça olmuş...

Oğlunun, kızının, annesinin, babasının, kardeşinin, kuzeninin, arkadaşının, sevgilisinin o civarda olabileceğini düşünenler panik içinde. Herkes merak ettiklerine ulaşmaya çalışıyor... 

Hastanelerin önü ana baba gününe dönmüş. Listeler asılmış. İnsanlar kestiremiyor bir türlü; yakınının ismini listede yaralı olarak görmek mi iyi, yoksa görmemek mi. İsim yoksa ya hiç etkilenmedi patlamadan, ya da öldü! İsim varsa, durumu nasıl? 

Türk halkının bir kısmı o akşam gözlerini televizyonlara dikmiş, bu hain saldırıyla ilgili bir şeyler duymak, öğrenmek çabasında...

Ama Türk halkının daha büyük bir kısmı abuk sabuk bir yarışma programını izlemek için televizyonlarının başına oturmuş...

Utanmadan, sıkılmadan, birazcık olsun kendini Kızılay'da yakını olanların yerine koymadan...

İnsan hiç olmazsa bir tek gün normale döner, bir tek gün. Ülkenin kalbine hançer sokulmuş, ev halkı çekirdekleri elinde, koca koca adamların, kadınların çocukça oyun oynamalarını seyrediyor. Adına yarışma denen böylesine basit bir programı aslında ne zaman olursa olsun izlemek aklı başında biri için zaten çok anlamsız, ama bir gün ara verin, bir gün!

Ama hayır; olmaz! Kimi gazetelerin "haber" bile yaparak gözümüze soktuğu bu yarışma izlenmezse olmaz. Ankara'da bomba patlamış, onlarca insan ölmüş, onlarca yaralı varmış, ne gam!

"Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" da bizim atasözümüz değil mi zaten...

Güneydoğu'da yıllarca o yılan birilerine dokundu. Binlerce şehit verdik. 30 bin mi, 40 bin mi, bakar mısınız tam sayıyı bile bilmiyoruz. Böyle bir çağda, bu sayıyı bilmiyoruz...

Sonra unuttuk çatışma ortamını. Bu yıl biçim değiştiren çatışmalarla yeniden hatırladık o eski kötü günleri. Önceleri gazetelerde birinci sayfa haberi oldu şehitler, sonraları iç sayfalarda ancak yer bulmaya başladı, zamanla da eğer bir-iki şehitse konu, haber bile sayılmaz oldu. Ne zaman ki çok sayıda şehidi bir anda verdik, o zaman sanki yepyeni bir durummuş gibi hatırladık. Televizyon haberlerinde ise benzer bir durum vardı, haberlerden alt yazıya iniverdi şehitler. 

Hamasi nutuklar dinledik yine, her zaman olduğu gibi. "Birlik beraberliğimizi kimse bozamazdı." Doğru, bozamazdı... Olmayan şey nasıl bozulur ki! 

Ankara'nın kana bulandığı gün saçma sapan bir yarışma programını en çok izlenen program haline getiren, tercihini bu yönde kullanan Türk halkının birlik ve beraberliğinden söz edilebilir miydi ki zaten...

Vatandaşı böyle davranan bir ülkenin, o vatandaşını temsil edenlerinden de farklı bir şey beklenebilir mi. İktidarı, muhalefeti pek fark etmiyor aslında. Tabii ki iktidara çok daha fazla görev düşüyor, ama gelinen bu durumda muhalefetin hiç mi sorumluluğu yok.

Belki bu yaşananlardan en çok kaygı duyan kesim iş alemi. Onları bu düşünceye iten de işlerin daha da kötüye gidebileceği kaygısı. Türkiye'nin imajının giderek bozulduğunu gören iş alemi, bu durumun bir dizi olumsuz etkenin yanında özellikle dış kaynak temininde çok daha ciddi sorunlar doğurabileceği endişesi içinde. Bunun da döviz kurunu zıplatmasından kaygı duyuluyor. İş alemi, kurdaki hızlı artışların nelere mal olduğunu defalarca yaşadı, bu konuda deneyimli çünkü.

Saflık mı, başka şey mi?

Uyuşmuş beyinler, katliam akşamı yarışma programı izleyebiliyor. Bir başka uyuşmuş beyin de, tüm Türkiye'nin diken üstünde olduğu bir günde, İstanbul'un Boğaz köprüsünde benzini biten aracını emniyet şeridine çekip gidebiliyor. Aslında bu uyuşmuş bir beyin göstergesi mi, yoksa olmayan bir şeyin göstergesi mi tartışılır. Köprü bir süreliğine de olsa trafiğe kapatılınca da İstanbul'da zaten insanı çıldırtan trafik sorunu önceki gün tarifsiz bir boyuta ulaşıyor. 

Bu vatandaşın aklına, hiç olmazsa içinde bulunulan günlerin hassasiyetinden dolayı aracını oraya bırakma nedenini bir güvenlik görevlisine bildirmek gelmiyor. Daha da kötüsü, belki geliyor da bunu önemsemiyor...

Karanfil bırakmakla olmuyor

Katliam yerlerine özenle karanfil bırakmayı iyi biliyoruz. İktidarı, muhalefeti, işveren ve işçi örgütü temsilcileri, bunu gayet iyi yapıyorlar. Ama olmuyor, adet yerini bulsun, gibi davranıp geçip gidiyoruz. 

Gar, Merasim Sokağı ve Kızılay... Yalnızca Ankara'da olanlar. Türkiye'nin başkentine, yani kalbine dönük yapılıyor bu eylemler. 

Bir kısmımız da televizyonun karşısına kurulmuş, çekirdek çitliyor, yarışma programı izliyoruz...  

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar