Bir kereliğe mahsus cari fazla
Her ayın başında bir önceki aya ait dış ticaret rakamlarını Ticaret Bakanlığı kendi sitesinde yayımlıyor. Ayın sonunda da TÜİK aynı aya ait dış ticaret rakamlarını yayımlıyor.
Takip eden ayın ortasına doğru da Merkez Bankası ödemeler dengesi bilançosu kapsamında dış ticaret rakamlarını yeniden yayımlıyor. Günün sonunda şöyle bir tablo ortaya çıkıyor. Mesela Haziran verilerini Temmuz başında Ticaret Bakanlığı, Temmuz sonunda TÜİK, Ağustos ortasına doğru da TCMB yayımlıyor.
Aralarda farklar, sonradan yayımlanan verilerde birçok farklı detaylar olmasını kabul etmekle birlikte; aynı veri üzerinden her ay yeni bir şey yayınlanmış gibi tartışıldığını gördüğüm için bu konuya yazının başında dikkat çekmek istedim. Geçen hafta Haziran ayına ait cari denge rakamlarını karşıladık. Ödemeler dengesi tablosu kapsamında yayımlanan veri hem sadece ticaret değil turizm verilerini vermesi açısından önem taşıyor hem de finansman tarafında(yatırımlar, sıcak para, borçlanmalar) ülkeye giren çıkan dövizleri göstermesi açısından önem taşıyor.
Haziran’da hiç alışık olmadığımız bir durum yaşandı ve cari fazla verdik. Cari fazla vermekle kalmadık, üstüne bir de ülkeye sermaye girişi oldu, o da yetmedi kaynağı belirsiz para dediğimiz net hata noksan üzerinden de giriş olunca doğal sonuç olarak rezervlerimizde 11.2 milyar dolar gibi büyük bir artış gördük.
Bu cari fazla ve rezerv artışının geçici olduğunu Temmuz’da aynı şeyi görmeyeceğimizi şimdiden söyleyelim. Çünkü elimizde Temmuz dış ticaret verileri var. Haziran’da cari fazla verirken Ticaret Bakanlığı verilerine göre ithalatımız 26.3 milyar dolar, ihracatımızsa 20.9 milyar dolar. Dolayısıyla dış ticaret açığımız 5.4 milyar dolar. Temmuz’da aynı rakamlara baktığımızda ithalatın 32.5 milyar dolar ihracatımızınsa 20 milyar dolar olduğunu görüyoruz.
Yani Temmuz’daki dış ticaret açığımız 12.4 milyar dolar. Buradan gelen 7 milyar dolarlık farkı dikkate aldığımızda Temmuz’da tekrardan aylık 5-7 milyar dolar arası cari açık normalimize dönmemiz sürpriz olmayacak. Çünkü geçtiğimiz yıllardaki rakamlar göz önüne alındığında turizmin de içinde olduğu hizmet gelirlerinde bu çaptaki bir ticaret açığını kompanse edecek bir artış olmuyor maalesef.
İthalatı kalıcı düşürmek zor
Dış ticaret açığımızın en büyük nedeninin ara malı ve enerji ithalatı olduğu ve bunu kompanse edebilecek katma değerli ürünleri ihraç edemediğimiz herkesin malumu. Haziran’da dış ticaret açığımızın düşmesinde de yine bu kalemler etkili olmuş. TÜİK verilerine göre Mayıs’tan Haziran’a ithalatımız 8.1 milyar dolar azalmış. Bu rakamın büyük kısmı 4 ana kalemden oluşuyor. 1.4 milyar dolar makine ithalatımızda, 1 milyar dolar mineral yakıt ithalatımızda, 0.9 milyar dolar demir-çelik ithalatımızda, 0.9 milyar dolar da kıymetli maden ithalatımızda azalma gerçekleşmiş.
Zaten bu 4 kalem 4.2 milyar dolar yapıyor. Altını dışarıda bırakırsak diğer 3 kalemin de üretim yapmak amacıyla ithal edilen ürünler olduğu ortada. Makro ihitiyati tedbirler kapsamında iç tüketimin azaltılmaya çalışılmasının, buna bağlı olarak da üretimde bir miktar yavaşlamanın göze alınmasının ana nedeni işte bu rakamlar.
Ayrıca şirketlerin finansmana erişiminin de zorlaşmasıyla yatırımlarda düşüş ve ara malı ithalatında düşüş kaçınılmaz gözüküyor. Buradaki büyük soru işareti bu mesele ne kadar sürdürülebilecek. İş dünyasından potansiyel yükselecek şikayetler ve olası işsizlik oranındaki artışa yerel seçim öncesi ne kadar seyirci kalınabilecek. Altın ithalatına ilişkin son dönemde alınan önlemler malum.
Kıymetli maden ithalatımız toplam ithalatımızın yaklaşık %8-10’una tekabül ediyor. Ekonomi yönetimi, benim sizle paylaştığım listeyi önüne alıyor ve ithalatı azaltmak için en kolay neler yapabiliriz diye düşünürken hemen altın gözlerine çarpıyor. Fakat maalesef altın talebinin en önemli sebebi vatandaşın tasarruflarını enflasyona karşı ezdirmemek için altına yönelmesi. Bu derin negatif reel faiz konusu çözülmeden altın, döviz, KKM gibi ürünlere talebi kalıcı olarak kesmek çok zor görünüyor.