Bir kahramana erken veda!
Zaman da yaşam gibi…
Göreceli…
Gün hep 24 saat ama…
Bazen ağır akıyor…
Bazen çok hızlı…
★★★
O şok haberi iki hafta önce bugün aldık…
Ebediyete uğurlamamızın üzerinden ise 12 gün geçti…
Bu iki haftada çok şey söylendi…
Başarılı iş adamlığı…
İnsanlığı; mütevazı karakteri…
★★★
Doğrusu, biz ekonomi gazetecileri ile iş-güç üzerine öyle uzun boylu konuşmayı pek sevmezdi…
Mesajları kısa ama netti…
Sorularımıza kızdığı da oldu…
Yanıtları ise samimiydi…
Bugün söylediğini yarın değiştirenlerden asla olmadı…
★★★
Türkiye’nin en büyük sanayi grubu. Dünyada ‘ilk 500’ sıralamalarına giren koca bir holding…
En tepesindeki kişi…
Riske edilecek çok şey var…
“İdare” edecek yanıtlar bekleyebilirsiniz… Ama düşünüyorum da sorularımız karşısındaki halini…
Hep omurgalı bir duruş ve açık sözlülük…
★★★
Bendeki algı bu…
Konuşmalarında samimiyet…
Yanıtlarında açıklık…
Ve o yaklaşım sadece kendisiyle de sınırlı kalmaz…
Bulunduğu ortama da bir şekilde sirayet ederdi...
Sorularımızda takıldığı ya da bilmediği bir şeyler varsa çalışma arkadaşlarına dönerdi:
“Turgay Bey siz yanıtlayın…”
“Bu soruya Levent Bey cevap versin…”
★★★
Hayata pozitif bakıyordu…
Hani nasıl derler, bu pozitif bakışı yüzünden okunuyordu…
Hatta bana sorarsanız, cenazesinde yakalarımıza taktığımız fotoğrafta çehresine yansıyandan çok daha fazla…
O bakışının altında ise kendisine, ailesine, ülkesine ve insanlarımıza duyduğu güvenin olduğunu hissediyordunuz…
★★★
Mücadeleci bir tabiatı vardı…
Bu hem zihniyetine hem davranışlarına yansıyordu…
Tek kelimeyle ifade etmeye çalışsak, buna ‘mentalite’ demeyi tercih edenler olabilir…
Ben ‘hamuru öyleydi’ diyorum…
Gözleyebildiğimiz yaşamında da pek çok kez tanıklık ettik…
Zorluklara ve engellere öyle kolay pabuç bırakacak biri değildi…
En kritik konularda cesur davrandı…
Eğilip, bükülmedi…
Ama cesaretinin kaynağı gözü karalık değil, yanılma tehlikesini göze alan bir kararlılıktı.
★★★
Konuştukça çevresindekilerle ilişkilerini gözlemledikçe, sözlüğünde ‘bahane’ kelimesinin olmadığını anlıyordunuz…
Keza, ‘mazeret’ de öyle…
Dedim ya, doğrusu, laf üretmekte pek başarılı değildi…
İş üretmeye gelince…
Sadece onun sorumluluğunda grubun nereden nereye geldiğine bakmak yeter…
Küreselleşme rüzgarlarının daha bir hız kazandığı dönemde hem iyileştirdi hem büyüttü…
Birçok büyük grup o rüzgarlarla sağa sola savrulur, elindekini dahi korumakta zorlanırken, o, markalarının pazarlarını genişletti, global marka olma yoluna soktu…
★★★
En tepede sorumluluğu üstlendiği 13 yılda grubu ikiye katladı…
Küresel bir zihniyete sahipti…
Ama önceliği hep Türkiye oldu…
Dünyaya açılmasına hız kattı…
Döneminde grubunun ülkenin toplam ihracatı içindeki payı yüzde 10’a ulaştı…
Tüpraş’ın ‘milli’ kalması ve özel sektöre entegrasyonu…
Yapı Kredi’nin gruba katılması ve dönüşümü…
Yalnız liderlik ettiği grubun değil Türkiye’nin önemli kilometre taşları oldu…
★★★
Hani, bir söz vardır:
“Aşk olmadan meşk olmaz…”
Ya da kendi deyişiyle “ne yaparsan yap, aşkla yap…”
Sadece işine değil…
Yaşamının bütününe yansımalarına tanıklık ettik…
Kah yakından, kah uzaktan…
Hobileri üzerine sohbetlerimizden, Nakkaştepe’de ‘eğitim’in başrolde olduğu buluşmalardan, orada filizlenen “Meslek Lisesi, memleket meselesi” mottosuna…
Bu felsefenin izlerini gördük…
★★★
‘Üçüncü kuşak’ iş adamının örnek bir temsilcisiydi…
Köklerini, köklü değerlerini korumayı da… O değerleri koruyarak değişmeyi de bildi…
Ülkesini ve insanlarını da iyi tanıyordu. Güney Afrika’daki çalışanlarını da…
Profesyonellere ve profesyonelliğe değer verdi…
İçinde yetiştiği ortamın…
Dedesiyle başlayan…
Babasıyla devam eden…
Kurumsallaşmayı içselleştiren özel kurum kültürünün payı inkar edilemez… Ama gerektiğinde ezberini bozmak… Değişen koşullara uyum sağlamak…
Her üçüncü kuşak temsilcisinin harcı olamadı!
★★★
Söylenecek daha çok şey var, elbette… Ama tek bir cümle kurmam gerekirse tercihim şu olur:
O iş dünyasının bir kahramanıydı… Ama bu kahramanlığının kaynağı hiçbir zaman sadece soyadı olmadı…
25 Ocak Pazartesi günkü DÜNYA’da yer verdiğimiz bir fotoğraf bunun canlı tanığıydı…
O son derece sert kış gününde Altunizade’de bir vatandaşın elinde taşıdığı döviz, o samimi insanı samimi bir dille ebediyete uğurluyordu:
“Güle Güle
Mavi Gözlü
Güler Yüzlü Patron
Seni Unutmayacağız”