Bir isimde neler saklı?
Uluslararası siyasetin en ilginç anlarından bazıları görünüşte son derece sıradan olayların örtüsünün altından çıkar. Geçtiğimiz hafta Makedonya hükümetinin ülkenin adının 'Kuzey Makedonya Cumhuriyeti' olarak değiştirilmesi konusunda düzenlediği referandumda yeterli katılım sağlanamadı. Bu sadece bir ilgisizlikten ibaret bir iç siyaset sorunu da değildi; isim değişikliği beraberinde büyük jeopolitik sonuçlar getiriyordu. Bu konuda yaşanan savaş dünya düzeninin nasıl değiştiğine dair başka bir örnek oldu. Tartışmanın arkasında ne var?
Bu gerçekten Makedonya'ya tek bir kelime - Kuzey- eklenmesiyle mi ilgili? Neden bu kadar önemli?
Bir ülkenin isminin uluslararası müzakere konusu haline gelmesi oldukça ilginç bir durum. Yugoslavya Federasyonu’nu oluşturan ülkeler ayrıldığı ve Makedonya bağımsızlığını kazandığında, o dönemdeki Yunanistan hükümeti Makedonya'nın aslında Yunanistan'ın bir bölgesi olduğunu iddia etti. Onlara göre, komşu bir ülkenin kendilerine ait bir bölgenin ismini kullanması açıkça isim hırsızlığıydı. Bu isimdeki bir ülkeyi tanımayacaklarını açıkladılar. Bunun yerine, adı Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya veya kısaca FYROM olsun gibi bir ülkenin adlandırılmasında yadırganacak tuhaf bir öneride bulundular. Ne yazık ki, tartışma Yunanlıların duygusal bir patlaması olarak kalmadı, tüm dünyada yankı buldu çünkü Yunanistan AB ve NATO'nun bir üyesiydi. Her iki örgütte de yeni üyeler alınmasını veto etme gücüne sahipti ve Makedonya'nın, Batı'nın ekonomik ve güvenlik yapılarına entegre edilmesine engel olabilirdi. Bu sorun onlarca yıldır halledilemeden karşımızda duruyordu. Sonunda, Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras Makedonya hükümetiyle, ülkenin adının Kuzey Makedonya olabileceği konusunda anlaşmaya vardı. Buna karşılık, Yunan ve Makedon milliyetçilerinin olanlara güçlü tepkileri dinmedi. Sonunda, Yunan hükümeti anlaşmayı onaylarken, Makedonya'da anlaşmanın referanduma götürülmesine karar verildi. Geçen haftaya kadar Makedonya halkının yeni ismi kabul etmesi bekleniyordu. Sonuçların geçerli olabilmesi için ise seçmenlerin yüzde 50'sinin halkoylamasına katılması gerekiyordu. Ancak referandumda seçmenin sadece yüzde 37'si oy kullandı; ve referanduma katılanların büyük bir çoğunluğunun isim değişikliğine 'evet' demesine rağmen katılımın yetersiz olması nedeniyle sonuç geçerli sayılmadı.
Çok saçma görünüyor. Yunanlılar için isim konusu neden bu kadar önemli?
Görebildiğim kadarıyla, bu tavır uluslararası politikada küçük devletlerin sergilediği duygusal bir tepki. Makedonya sorununda da görüldüğü gibi, zaman zaman küçük devletler, mevcut koşullardan bağımsız olarak mantıksız davranışlar biçiminde tezahür eden, güçlü bir güvensizlik duygusuna sahip olabiliyorlar. Bu güvensizlik bazı Yunan milliyetçi çevreleri arasında popüler olan Megalo Idea yani "tarihte Yunanistan'a ait olan her yer Yunan olmalı" düşüncesini tahrik ediyor. İkinci olarak, bu çevreler bir ülkenin ismini bile bir tehdit olarak algılıyorlar. Onların düşüncesi herhalde şu; Makedonya isminde bir ülke varsa, bir gün Yunanistan'ın Makedonya eyaleti üzerinde hak iddia edebilir. Aslında tüm bu olanlar mantıksız çünkü Makedonya AB ve NATO’ya üye olursa Yunanistan için bugünden bile daha az bölgesel bir tehdit haline gelecek. Ancak, gerçekçi sorunlarla değil, daha çok küçük ve özellikle de zayıf devletler arasında gözlemlenen bir psikoloji ile uğraştığımızı kavramalıyız.
İstemeden de olsa, konu gerçekten uluslararası bir hal aldı. İsim tartışması, Makedonya'nın Avrupa Birliği ve Batı savunma camiası ile ilişkilerini ilgilendirdiğinden, Batı ittifakı ve Rusya Federasyonu arasındaki bir mücadeleye de sahne oluyor. Soğuk Savaş sırasında, Sovyetler Balkanlar'da çok güçlü bir varlık gösterdiler. Daha sonra Slovenya ve Hırvatistan gibi bu ülkelerden bazıları AB'ne üye oldu. Sırbistan da üyelik müzakereleri yürütüyor, o da AB'ne katılırsa, Rusların bölgedeki nüfuzu giderek azalacak. Bu sebepten Makedonya’yı Batı ittifakına bırakmak istemiyor. Referandum kampanyası sırasında oldukça ilginç bir dizi gelişme yaşandı. Yunanistan, anlaşmaya karşı Yunan milliyetçilerini kışkırttığı iddiasıyla iki Rus diplomatı 'personae non grata' (istenmeyen kişiler) ilan etti.
Burada açıkça milliyetçi oyunlar oynanıyor. Rusya ve özellikle de Putin, dünya çapında yükselen bu yeni tür milliyetçiliği temsil ediyor. Çipras Yunanistan'daki bu milliyetçi eğilimden endişe duyuyor olabilir mi?
Bu gelişmelerin çok güçlü iç siyaset bileşenleri olduğu aşikar; iç siyaset bileşenleri ise uluslararası politikada etkiler yaratıyor. Aşırı milliyetçi bir partiyle koalisyon ortaklığı yapan Çipras, isim sorununa çözüm bulmaya yönelik müzakerelere girme riskini üstlenerek hem makul hem de cesur bir adım attı. Ancak şimdi gelinen noktada, Yunanistan'daki aşırı milliyetçilerin “Bakın görün, Makedon milliyetçileri bizden daha milliyetçi olduklarını gösterdiler, biz de en az onlar kadar güçlü bir milliyetçilik göstermeliyiz. Çipras, isim değişikliğini kabul etmekle hata yaptı" demelerine şaşırmam. Böylelikle olay Yunanistan'daki siyasi aktörler arasında ulusal bir tartışma konusuna dönüşebilir. Elbette, aşırı milliyetçiliğin yükselişine diğer birçok ülkede de şahit oluyoruz. Yaşamakta olduğumuz milliyetçilik dalgası, korkarım ki dünyanın çeşitli yerlerinde unutulmaya yüz tutmuş bir dizi eski problemi canlandıracak ya da zaten var olan bazılarını şiddetlendirecek.
Şu anda Mexico City’de Latin Amerika'da demokrasi konulu bir konferansa katılıyorsunuz. Bu tür milliyetçi meseleler orada da konuşuluyor mu?
Bu toplantının ilgilendiği konu demokrasi. Latin Amerika'da demokrasinin tehdit altında olduğu ve sağ kanat popülizmi de dahil olmak üzere popülist hareketlerin yükseldiği konusunda genel bir kaygı var. Popülist hareketler, iktidarı elde etmek için demokrasi araçlarını kullanma, ancak iktidarı ele geçirdikten sonra ise güçlerini demokrasiyi zayıflatmak için kullanma temayülündeler. Çoğunlukla, demokratik sistemlerin iktidarlarını sınırlamasına karşı çıkıyorlar. Yürütme organının daha güçlü olmasını; yargının ve yasamanın yürütmeyi desteklemesini istiyorlar. Bazı Latin Amerika ülkelerinde popülist hareketler yükseliyor ve demokrasileri tehdit ediyor gibi görünüyor.
Yunanistan'dan Brezilya'ya kadar birçok yerde bunu görüyoruz: hükümetler, popülistlere tepki gösteriyor. Onları görmezden gelemeyiz. Ancak onlarlar çatışmaya girersek onları meşrulaştırmak riskine mi gireriz? Ne yapabiliriz?
Aslına bakarsanız mutedil sağcı partiler, sağcı popülistlere oy kaptırmamak için bazı radikal öğeleri gündemlerine dahil etmek zorunluluğunu hissettiklerinden, sağcı popülizm giderek daha güçlü ve meşru hale geliyor. Bunun da ötesinde, eğer oylarda parçalanma yaşanırsa, sağcı popülist partiler koalisyon hükümetlerinin ortakları ya da ortak adayları haline geliyorlar. Bence evrensel bir sorunla karşı karşıyayız ve korkarım ki içinden geçtiğimiz zorlu günlerde bu sorunun nasıl çözülebileceğine dair ortaya herhangi bir akıl koymaktan acizim.