Bir internet televizyonu yıldızının anlattıkları...
Cenk Uygur...
Bir internet fenomeni...
Web üzerinden canlı yayınlanan ilk günlük
televizyon 'talk show'unun sunucusu...
Geçen hafta İstanbul'da bir konferans verdi.
Daha doğrusu bir video konferans...
ABD'den kurulan bağlantıyla...
Cenk Uygur 'talk show'unu anlattı...
Başarısının sırlarını...
Yeni Medya Düzeni Konferansı'nda...
Konferansı Doğuş Yayın Grubu düzenledi.
Çok önemli konuk konuşmacılar vardı...
The New York Times Gazetesi Yönetim Kurulu
Başkanı Arthur Sulzberger...
Wired Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni Chris
Anderson...
CBS Music Group ve CBS Corp. Başkanı David
Goodman...
Pazarlama gurusu olarak nitelenen Seth Godin...
Facebook Uluslararası İş Geliştirme Başkanı
Christian Hernandez...
Anderson, Godin, Sulzberger'in anlattıklarını sizlere
aktaracağım...
Diğerlerinden de bahsedeceğim...
Hepsi günümüzün ve geleceğin medyası üzerine
çarpıcı noktalara değindi...
Ama bugün değil...
Bugün sizlerle Cenk Uygur'un anlattıklarını
paylaşmak istiyorum.
Cenk'in talk show'unun adı The Young Turks!
Amerika'da epey popüler...
Eski ABD başkanlarından Jimmy Carter da katılmış
programına.
Aktör Richard Dreyfuss da...
Siyaset ve haberlere yorumlar getiriyor...
İnternet üzerinden...
Canlı canlı...
Zeki, komik ve sıra dışı yorumlar...
Tabii, Cenk Uygur bu noktaya kolay gelmemiş...
İşe sıfırdan başlamış...
Kelimenin tam anlamıyla...
Çünkü kendi anlatımıyla, Amerika'da televizyon ya
da radyoda bir talk show hazırlıyorsanız iş başka...
Oralarda başlangıçta dahi belli bir izleyicinin
olması garanti.
Ancak iş internete gelince "kimsenin sizden
haberi yoktur"...
Cenk Uygur'a ilk işe giriştiğinde kimse başarı
şansı tanımamış...
Ama Cenk ve ekibi internete inanmış...
"İnternet de bize inandı" diyor...
"250 bin dolar ile başladık.
Çılgınlık olarak görüldü.
Online ortamda tamamen orijinal içerik koymanız
lazım.
Öncelikle bu şart...
Bununla birlikte güven de şart...
Bizim programın başarısının temelinde izleyici ile olan
güven ilişkisi yatıyor.
Doğruyu anlatmazsanız insanlar hisseder.
İzleyici şöyle demeli: Bu adam işin büyük kısmını
bizim için yapıyor, bunu iyi yapıyor çünkü bize
doğruları söylüyor."
Uygur, başarısında You Tube'dan yayınlanıyor
olmalarının önemine dikkat çekiyor.
Bunun iki nedeni var.
Birincisi, "dünyada çapında olmak"...
Örneğin programınız bir televizyon ya da radyo
kanalında yayınlansa...
Üstelik bunlar ulusal çapta yayınlar bile olsa...
"Dünya genelinde yerel kalıyorsunuz"...
Oysa, You Tube'da olursanız...
"Dünyadaki her eve girebilirsiniz"...
İkinci neden, You Tube'un aynı zamanda bir arama
motoru olması...
Üstelik dünyanın ikinci en büyük arama motoru...
"Bu sayede programınız büyük bir erişilebilirliğe
sahip oluyor.
İnsanlar bazen sadece konularla ilgililer...
Programın saati önemli değil...
İlgilendikleri başlıkları yazıyorlar...
Sizde ilgilendikleri başlıklar varsa hemen girip
izleyebiliyorlar...
Eğer yaptığınızı beğeniyorlarsa arkadaşlarına
söylüyorlar...
Onlar da diğer arkadaşlarına..."
Yeter ki ulaşması kolay olsun...
Böyle bakınca, Uygur'a hak vermemek elde değil...
İnternette televizyon programı yapıyorsunuz...
"Şansınız CNN ile eşit..."
Ya da Young Turks'de olduğu gibi belki de daha
fazla...
Öyle ya ayda 18 milyondan fazla izlemeye ulaşmak
dile kolay...
Tabii, "Başlık önemli..."
"Başlıklar ilgi çekmeli" diyor Uygur...
"Örneğin Barack Obama'yı koyun başlığınıza...
Öyle ki, kendisinin bile ilgisini çeksin!.."
Cenk Uygur'a göre, "İnternet, medyayı
demokratikleştirdi..."
Samimiyet önem kazandı...
Güven yeniden öne çıktı...
ABD'de, televizyonlar artık samimi değil.
Siyasetçiler ya da popüler isimler...
Haklarında yapılan haberlerin hemen hepsi olumlu
yönde.
Cenk Uygur'un deyişiyle;
"Pohpohlama yarışı..."
Şöyle anlatıyor:
TV'lere ünlüleri davet ediyorlar...
Angelina Jolie mesela...
Hatta, Brad Pitt ile birlikte çağırıyorlar...
Ne güzel, ortada merak edilen onlarca soru var...
Ama madem ki onlar lütfedip kanalımıza gelmişler...
Şimdi onları zorlayacak soru sormak olmaz.
Ne yapıyorlar onun yerine?
Pohpohluyorlar...
"Tamam Angelina çok güzel bir kadın.
Zeki, yardımsever...
Kimsenin itirazı yok...
Lakin her şeyi de dört dörtlük değil.
Konuşulanlar var, sorular var...
Sormuyorlar...
Sormayınca da insanlar samimi bulmuyor.
Televizyonun düğmesini çeviriveriyorlar..."
"Politikacılar için de aynı şey geçerli...
Hepimiz biliyoruz...
Politikacının derdi tekrar seçilmektir.
Bu da belli bütçelerle olur...
O da bu bütçeleri bulmak için elinden geleni
ardına koymaz...
Lobicilik yapar...
Çoğu zaman da kantarın topuzunu kaçırır...
Ama TV'den bunu izleyemiyorsunuz artık...
Muhabirler niyetlense bile...
Birileri araya giriyor...
Aman, diyorlar, böyle söylemeyelim, başımız derde
girer...
Sokakta kulağınıza çalınanları...
Televizyonda izleyemiyorsunuz...
O zaman da izleyiciyi olarak ne eğlenceye ne de
habere inanıyorsunuz."
Herkes izleyicinin ilgisini çekmek istiyor...
Bunun da bir şartı var:
İlgi çekici sorular...
Tek silahımız sorular...
Gazetelerin ve televizyonların elleri kolları bağlı...
Çünkü, ABD'de bir siyasetçi hakkında kötü bir
haber yaparsanız, onu destekleyen lobileri de
karşınıza almanız gerekir.
O lobileri oluşturan reklam verenleri de...
Pek çok kurumsal gazete ve televizyon bunu göze
alamıyor.
Bir şart ilgi çekici sorularsa...
Diğeri de güçlü öyküler...
Önce bir öykü olacak...
Kim ne yapmış, nasıl yapmış...
Cenk Uygur'a göre, asıl olan hikaye...
Zengin içerik, çok hikaye demek...
"Videoları kısa tutun!..." diye tavsiyede bulunuyor.
"2-4 dakikayı geçmesin!..."
Ama şart olan dakika değil...
Şart olan güçlü hikaye...
"Videolar kısa olsun ancak tamamlanmamış bir
hikaye yayınlamayın...
O hikayeyi anlatmak için ne kadar süreye ihtiyacınız
varsa videolar o kadar sürmeli."
Uygur'a göre gelecek, internet televizyonculuğunun
olacak.
"Geleceğe dönük bir şey yapmak istiyorsanız
adresiniz online" diyor...
Google TV, Apple TV'yi bir düşünün...
İnsanlar gelecekte zaplama yapmayacak...
İzleyecekleri program ya da dizinin adını yazacak...
İstediği şeyi istediği zamanda izleyebilecek...
Bu bizim program için iyi...
Ama TV kanalları için tam bir kabus olacak...
Dünya değişiyor... İletişim de...
Teknoloji, medyayı değiştiriyor...
Ancak görünen o ki, gazeteciliğin temel ilkeleri
değişmiyor...
İster kağıt, ister ekran üzerinde...
Kaptan-ı Derya'nın torunu gemilerini internetten indirecek...
Cenk Uygur, Pennslyvania Üniversitesi- Wharton School of Business mezunu. Yetmemiş, Colombia Üniversitesi Hukuk Bölümü'nden de mezun olmuş. Young Turks'den
önce avukatlık yapmış...
Babasına, televizyon sunuculuğu yapacağını söylemesi hiç kolay olmamış...
"Bunca okul okuduktan sonra ne yapıyorsun sen" diye çıkışmış babası...
İsmail Dede ismindeki çok güvendikleri aile büyüğünden de benzer bir tepki almış.
Onun sorusu ise "Sen palyaço musun?" olmuş...
"Hayır" diyor Cenk, "Palyaço değildim..."
"Ama neydim? Neden istiyordum bu mesleği? Bunu sadece cesaretle de açıklayamam.
Sadece yapmak istediğim şeydi.
İçimden gelen bir şey...
Para ile ilgili değil...
Görüşlerim vardı.
Bunları paylaşmak zorundaydım..
Sadece yapmak zorunda olduğumu hissediyordum.
Ve iyi ki de yapmışım..."
Fatih'in Kaptan-ı Derya'sının torunu Cenk Uygur'un büyük, büyük, büyük babası Yavaşça Şahin Paşa... Tam ismiyle Yavaşça Şahin Mehmet Ali Paşa...
Fatih Sultan Mehmet'in Kaptan-ı Deryalığı'nı yapmış...
Yani Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nı...
Yavaşça lakabının Fatih tarafından verildiği söyleniyor.
Rivayete göre, İstanbul kuşatması sırasında askerleriyle beraber İstanbul önlerine gelmiş...
Fatih Sultan Mehmet de, paşaya nereden geldiklerini sormuş...
Paşa da, "Horasan'dan yola çıktık, kimseler duymasın diye yavaşça İstanbul'a geldik" demiş.
Yavaşça lakabı da buradan çıkmış...
Cenk Uygur, aynı hikayeyi İstanbul'un fethine bağlayarak biraz daha farklı anlattı:
"Annemin ismi Yavaşça..."
Büyük babam Yavaşça Şahin Paşa'dan geliyor..."
Yavaşça ismi nereden geliyor? Derseniz...
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un fethi sırasında paşa dedeme sormuş;
Lala, nasıl yürüteceğiz gemileri diye...
O da 'yavaşça' demiş...
Biz bugün gemilerimizi internet üzerinde yürütüyoruz...
Türkler geliyor deniyor...
Evet gelen Türkler var...
Gerçekten de öyle...
Genç Türkler geliyor...
Bir gün bakacaklar ki, gemilerimizin hepsi inmiş denize...