Bir… İki… Üç… FED
Günlerdir bekliyoruz; Amerikan Merkez Bankası (FED), faizleri artıracak mı, yoksa koruyacak mı? Neredeyse üzerine bir bahis oynamadı bütün dünya. Ve sonuçta FED kararını açıkladı, tahmin edildiği gibi, faiz oranını 0,25 puan artırarak 0,50’ye çıkarttı. Bu karar FED’in, uzun yıllar sonra aldığı ilk arttırım kararı oldu. FED açıklamasında, mevcut koşulların kademeli faiz arttırımına uygun olduğunu ve gelecek dönemlerdeki faiz arttırımlarının istihdam piyasası, enflasyon ve uluslararası gelişmelerin değerlendirilmesi sonucunda gerçekleştirileceğini belirtti. Aslında FED Başkanı aralık ayı başında da, ekimden beri verilerin iyiye gittiğini belirtmiş ve faiz arttırım sinyallerini vermişti.
Faiz arttırımı neyin işareti diye bakmakta ve bunu nasıl okuduğumuzu tartışmakta yarar var. Öncelikle, ekonominin patronu Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek’in görüşüne bir göz atalım. Şimşek, bunun beklenen bir karar olduğunu belirtiyor ve ekliyor : “Önemli olan ABD'de faiz artışının dozu ve iletişiminin doğru yapılması. Merkez Bankası'nın para politikasında sadeleşmeye gidecek olması önemli. FED kendi başına devam etse de senkronize faiz artışı öngörmüyorum.” Bakan Mehmet Şimşek ayrıca, ülkemize yönelik yansımalarından söz ederken, cari açığın düşeceği yönündeki görüşünü de sözlerine ekliyor. Bankaların bankası anlamına gelen merkez bankaları içerisinde, dünyanın en güçlü parası olan Amerikan Dolar’ını yöneten FED, yıllar boyu faizi düşük tutarak, piyasaya çok büyük oranda borç sağladı. Dolardaki faizin artışı ülkemiz ekonomisinde de elbette yakın zamanda hissedilmeye başlanacak. Özellikle doların zaten ülkemizden çıkış yaptığı bir dönemde olduğumuzu da düşündüğümüzde, bu artış, bizdeki faiz oranlarının da artmasına neden olacak. Özellikle kredi borcu olanlar da, bundan sonra kredi ihtiyacı olanlar da elbette bu durumdan etkilenecekler. Ayrıca ülkemizin dolar ihtiyacının varlığını da düşündüğümüzde, bundan böyle bulacağımız dolarlarda da faizin yüksekliğinin maliyetimize etkisi olacağını düşünmek durumundayız.
Geçtiğimiz gün havaalanında yanımda oturan bir ABD’li gazeteci ile sohbet ettik; Ankara uçağını bekleyen 8 kişilik bir grup olduklarını söyleyince, gayri ihtiyari hayrola diye sordum. Bunun üzerine kendisi bana; “siz Türk değil misiniz, Ankara’da o kadar çok gündem var ki, çok normal değil mi gidiyor olmamız” diye sorunca, yoğun gündeme ne denli de alışkın olduğumuzu ve artık ne denli her şeyin olağan geldiğini düşündüm. Son dönemde, Rusya ile yaşanan siyasi kriz, yakın coğrafya ile yaşananlar, terör olayları Türkiye’ye olan güveni azaltmaya ve döviz çıkışını hızlandırmaya başladı. Faiz artışı ile dolara olan talebin artacağı ve bizim de dolar bulmakta zorlanacağımızı kestirebilmek çok da zor değil, ancak olumsuz da düşünmemek gerekiyor, zira bu faiz artışının işaret ettiği bir husus da, global krizin olmadığı ve uzun vadede böyle bir beklentinin olmayacağı yönünde. Tabi bu beklenti, aslında ABD’nin kendi ekonomik değerlerinin bir sonucu; istihdam oranındaki artış da başta geliyor. Ancak unutmamak gerekir ki, doların rakiplerinde işlerin hiç de iyi gitmemesi, doları daha da güçlendiriyor. Avrupa’da pek çok ülkenin durumu parlak değil, euro keyifsiz; İngiltere’de enflasyon problemi, Japonya’da devam eden ekonomik problemler ve Çin’deki gitgide derinleşen ekonomik yavaşlama. Doların artışının, diğer para birimlerine olumlu yansımasını beklemek çok da sürpriz olmaz aslında. Tüm bu gelişmelerin esnasında Türk Lirası nasıl bir değişim izler; hep beraber merakla beklemeyi sürdüreceğiz.