Bir ihracatın anatomisi
Bugünlerde, kişisel anlamda ve mesleki yönden çok keyifli bir süre geçiriyorum. Meslekte 40 yılımızı doldurmanın ve hala aktif olarak çalışmanın, bilgi birikimlerimizi ve tecrübeleri, sektördeki dostlarımıza aktarabilmenin mutluluğuna erişmek gerçekten çok keyif verici.
İhracat ciromuzun 1.5 milyar ABD Doları olduğu yıllardan, 2014 için 160 milyar ABD Doları'na yaklaşması beklenen bugünlere gelirken geçirdiği gelişimin birinci elden şahidi ve bir parçası olmak gerçekten güzel.
İhracat artıyor amma ithalat onu hiç yalnız bırakmadığı gibi, gittikçe kilo alarak obezite sınırlarını aşıyor ve ekonominin sağlığını bozacak kadar bir cari açık oluşturuyor. Yapısal bozukluklar, giderilme çareleri gibi makro konuları bir kenara bırakarak, mikro ölçekte ve işletme seviyesindeki konuları hatırlatmak ve bazılarına yorum yapmak düşüncesindeyim.
İhracatımızın yönetim yapısına baktığınızda, uygulama seviyesinde sorun yaşanmıyor. Başka bir deyişle, alınan siparişin üretilmesi ve sevk edilmesi için gereken işlemler ve belgelendirmeler sorunsuz yürüyor. Bize göre sorun, her geçen yıl gelişen ihracatımızın arkasındaki itici güç olduğunu ancak yetersiz olduğunu düşündüğümüz, pazarlama yeterliliklerimizde.
Değerli dostum Osman Ata Ataç’ın hep vurguladığı üzere, işletmenin iki fonksiyonundan biri üretim, diğeri ise pazarlama. Buradaki iki unsurdan üretimi, bir türlü hallediyoruz. Her zaman dile getirdiğim gibi Türk KOBİ’leri, üretimde gerçekten ilginç başarılara imza atıyorlar. Kopyacılıkla başlasalar da ( ki Japonya örneğinin nasıl geliştiğini unutmayalım ) her geçen yıl farklı, ilerlemiş ve ümit veren bir şekilde önümüze çıkıyorlar.
Diyeceksiniz ki hal böyle ise şikâyet edecek bir şey mi var?
Evet var ve bu da bizce çok önemli bir nokta. Bu konuda yapılmış bir araştırma yok amma sadece tecrübelerimize, iş insanları ile yaptığımız sohbetlere ve ihracatımızın yıllar içerisinde nasıl geliştiğine bakarak bunu söylüyoruz.
Sorun, ihracatımızın ezici bir çoğunluğunun pasif satışlardan oluşması. Bizleri bulan alıcıların taleplerine cevap veren bir ihracat yapımız var. Elimizi ihracat dosyalarımızın üzerine koyarak bir düşünelim bakalım, yaptığımız bu kadar ihracatın ne kadarını biz yarattık? Gidip ne kadar yeni pazarlara bulduk, yeni müşteriler edindik, onlara kendi koşullarımızı kabul ettirdik veya pazar koşullarına uyabilmek için kendimizi geliştirdik?
Çok mu kötüyüz elbette hayır. Ancak, bu belirttiğimiz çalışmalarımız yeterli seviyede değil. Çaresi nedir derseniz, ihracat zincirinin halkalarının tümünün kuvvetlendirilmesi deriz.
1- İhracatçımız, pazar araştırması yapma, yeni pazar bulma, uluslararası ticaret kültürü konularında kendilerini geliştirmelidir.
2- Ticaret müşavirlerimizin, yerel dilleri konuşabilme yeterlilikleri arttırılmalı ve ofislerinden kurtarılıp, sahada dolaşarak aktif ticaret bilgilerini edinmeleri sağlanmalıdır.
3- Bankalarımız, ülkelerle doğrudan işlem yapabilme yeterliliklerini arttırmalıdır.
4- Gümrüklerde, uygunsuz davranışlar şiddetle cezalandırılmalı ancak temiz ihracatçının yolu açık tutulmalıdır
5- Devlet destekleri gecikmeden ödenmeli ve ihracatçı bunları kullanmada cesaret kazanmalıdır.
Bunlar özetin de özeti, söylenecek daha çok şey var amma yer kısıtlı.
Hem yer, hem de yıl bitti...
Sağlıklı, mutlu, bol ihracatlı yıllar dilerim.