Bir havuz problemi(*)

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Bu havuz başka havuz; lise döneminde öğrencileri çileden çıkaran türden değil. Bizim havuzumuz birbirine bağlı döviz gelir-gider havuzlarından oluşuyor.

Türk ihracatçısı, turizmcisi, müteahhidi kazandığı dövizi, havuzun döviz geliri kısmına (A) boşaltıyor, sonra hemen yan tarafa uzanıp bu dövizin karşılığı olan TL'yi alıyor. Havuzun döviz bölümü yavaş yavaş doluyor. Bu bölüm, yan taraftaki döviz gideri bölümüne (B) alttan bağlı. Kazanılan döviz, karşı tarafta beklemekte olan ithalatçılar, faiz ödeyecekler, turizm için yurt dışına gidecekler tarafından toplanıyor. Bu dövizleri alanlar da karşılığı TL'yi kendi taraflarındaki TL bölümüne koyuyor.

Ana havuzun döviz kısmı bir yandan doluyor, bir yandan boşalıyor. Ama öyle anlaşılıyor ki, havuza giren döviz (A), çıkan dövizi (B) karşılamayacak, bir süre sonra havuz kuruyacak.

İkinci havuzla bağlantı kapakları açılıyor. Bu havuzun (C) başında ellerinde deste deste dövizle bekleyen yabancılar var; kapakların açıldığını görünce ellerindeki paraları havuzun döviz giriş bölümüne boca edip, koşar adım TL'lerini alıyorlar. İkinci havuza doldurulan döviz, hızla ana havuza akıyor, alttaki bağlantıyla da karşı bölüme geçiyor ve orada özellikle ithalatçılar tarafından kapışılıyor. Bu döviz sıcacık, taze, çok olduğu için bir de ucuz kiÖ

İkinci havuza (C) yalnızca yabancılar para boşaltmıyor, Türkiye yerine yurtdışından borçlanmayı tercih eden bankalar ve reel sektör kuruluşlarının getirdiği dövizler de buraya akıyor. Borç ödeyecek olan bankalar ve reel sektör kuruluşları ihtiyaç duydukları dövizi de buradan (C) alıyor. 

Bazen, ikinci havuza (C) döviz getiren yabancılar, ister Türkiye'de yeterince kazanç elde edemedikleri düşüncesiyle olsun, ister yurtdışındaki olumsuz gelişmeler yüzünden olsun "emaneten verdikleri dövizi" alıp gitmek istiyorlar. Döviz onların değil mi, giderler giderler. O zaman Türkiye'de edindikleri varlıkları satıp TL'ye dönüyor, bu parayı havuzun TL kısmına koyup, döviz kısmına daldırıyorlar ellerini ve Türkiye'yi terk ediyorlar.

Bazen C havuzuna gelen döviz öyle çok oluyor ve A-B havuzlarının yarattığı negatif farkın öyle üstüne çıkıyor ki Merkez Bankası piyasaya girip bu dövizi almak durumunda kalıyor, yani rezervine ekliyor.

Şimdi, soru şu: Diyelim ikinci havuz, yani C hiç yok ya da dışarıdan hiç para gelmiyor. Göbeğimizi kendimiz kesmek durumundayız. Döviz, birinci havuzun A bölümüne giriyor, B bölümünden çıkıyor. B'den, en fazla A'ya giren döviz kadar harcama yapabiliriz, ötesi mümkün mü?

A bölümünde biriken dövizi almak isteyen çok olursa, bedelini öderler. Bu bölümde 100 dolar varsa, döviz talebi ise 200 dolarsa, arz-talep kuralı işler ve doğal olarak kur yükselir.

Ya cari açığı finanse edemezsek!

Bugünlerde yine "cari açığı finanse edemezsek" diye kaygılananlar arttı. Ya da "bu koşullarda cari açığı nasıl finanse edeceğiz" diye soranlar. Aslında bu soru temelden yanlış. Bu soru, "önce açığı veriyoruz, sonra bunu finanse etmekle uğraşıyoruz" gibi bir anlam taşıyor çünkü.

Bu konuyu işlerken üniversite öğrencilerine verdiğim ve bu köşede daha önce de aktardığım bir örneği tekrarlamak istiyorum.

Vitrinde güzel bir kazak gördünüz ve mutlaka almak istiyorsunuz. Nasıl alırsınız?

Cebinizde paranız var, bastırırsınız parayı alırsınız, yani rezervinizi kullanırsınız.

Paranız yok, annenizi arar harçlığınız dışında para kopartırsınız, yani hibe alırsınız.

Okul arkadaşınızdan yardım istersiniz, yani borç alırsınız.  

Kredi kartınız var, onu kullanırsınız, yani bankaya borçlanırsınız.

Mağaza sahibini tanıyorsunuz, taksitle ödemek üzere alırsınız, yani mağaza sahibine borçlanmış olursunuz.  

Güzel gümüş bir kolyeniz var, siz pek sevmiyorsunuz, oysa oda arkadaşınız bayılıyor, ona satar kaynak elde edersiniz.

Ve eklemiştim: "Yani önce kaynak bulur, sonra harcama yaparsınız ya da ikisi eşzamanlı gerçekleşir."

2009 hedefi

Bu yıl için başlangıçta 39 milyar dolar olarak öngörülen cari işlemler açığı, son tahmine göre 51.5 milyar dolar düzeyinde bekleniyor, 2009 öngörüsü ise 50.4 milyar dolar. Bu yıl bir şekilde geçti sayılır, asıl tartışma 2009 için kopuyor. Denilen şu: "2009'da 50.4 milyar dolar açık vereceğiz; 9'u kamu, 41'i özel sektör tarafından olmak üzere 50 milyar dolar da borç anaparası ödeyeceğiz, yani toplam 100 milyar dolara ihtiyacımız var, bu parayı nasıl bulacağız?"

Dış borç ödemesini yapmak durumundayız, onu bir kenara koyalım. Peki cari açığı mutlaka vermek zorunda mıyız?

Birinci olasılık, kur yükselirse döviz talebinde bulunanlar azalır ve bunun sonucunda da açık tahminlerin çok altında kalır.

İkinci olasılık, döviz getirenler azalır, hatta hiç kalmazsa, olmayan dövizi harcanamayacağına göre 50 milyar dolar açık zaten verilemez.

Üçüncü ve küçük bir olasılık, döviz kazancımızı öyle çok artırırız ki döviz gelir-giderimiz birbirine yaklaşır, sorun kalmamış olur. Ama bu olasılıkta bile, o büyük açığı verip sonra finanse etmiş değil, açığımızı azalmış oluruz.

(*) Bu yazı, bu köşede 13 Mart 2007 tarihinde yer alan yazının güncellenmiş tekrarı niteliğindedir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar