Bir Güngör Uras vardı...
Yaklaşık otuz yıl öncesi. Güngör Uras Hocamla henüz yüz yüze gelmiş, tanışmış değiliz; ama kendisini tabii ki yazılarından tanıyorum, biliyorum.
O dönem Anka Haber Ajansı’nın ekonomi servisi şefiyim. Güngör Hocam bir gün Milliyet’teki köşesine bir haberimizden alıntı yapıyor. Böyle alıntılar yapan olurdu da bu seferki farklılık, Güngör Hocamın yazısında hem Anka’yı, hem beni, hem başında bulunduğum ekonomi servisini zikretmesiydi.
Koskoca Güngör Uras, Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde adımdan söz ediyor ve haberimizi övüyor, haberle ilgili de yorum yapıyordu.
Daha yolun başında sayılabilecek bir gazeteci için bundan büyük mutluluk, bundan büyük motivasyon kaynağı olabilir miydi.
Daha sonraki günlerde, aylarda Güngör Hocam haberlerimizden sık sık alıntılar yaptı. Bir tek haber hatırlamıyorum ki rahmetli Hocam kaynak göstermemiş; Ajansın, ekonomi servisinin ve benim adımı anmamış olsun.
Ekonomi servisinin haberlerinden alıntı yapmayı sürdüren Güngör Hocam, daha sonra bilgi almak için telefon etmeye başladı. Güngör Uras telefonla arayıp bir şeyler soruyordu. Biz de Ajansın ekonomi servisi olarak elimizden geldiğince yanıt veriyor, bilgi edinmeye çalışıyor ve bunları aktarıyorduk.
Güngör Uras’la giderek daha sıkı bir işbirliği oluşmaya başladı. Kendisi bize abilik, hocalık yapıyor, yol gösteriyordu. “Şu konuyu bir araştırsanız, bir şeyler çıkabilir” diye öneride bulunuyordu. Biz o konuda bir haber ürettiğimizde de kendisi mutlaka köşesinde yer veriyordu.
★ ★ ★
Yolumuz yıllar sonra Dünya’da kesişti. Hocam ikinci sayfada yazdı yıllarca, ben dördüncü sayfada devam ediyorum.
Anka Ajansı’nda çalışırken 1990’ların başında başlayan telefon trafiğimiz hiç kesintiye uğramadı tabii ki.
“Ne güzel şeyler yazıyorsun sen öyle” dedi mi telefonda, o günkü enerjinizi almış olurdunuz zaten.
Hocam her gün iki yazı yazdı; hem Milliyet’te, hem Dünya’da. Bu nasıl bir enerjidir, bu nasıl bir yazma isteğidir ve bu nasıl bir işine sahip çıkma, işine saygı duymadır, bir düşünün.
★ ★ ★
Yıllar boyunca günde iki yazı yazabilmek için dağarcığınızın bayağı bir dolu olması gerekir. Ama insan her şeyi de bilemez.
Büyüklük bilmediğini bilmektir, daha da büyük olmak ise bilmediğini karşındaki kim olursa olsun ifade edebilmektir.
İşte Güngör Hocam bilmediğini açık yüreklilikle söyleyebilen öğrenmeye aç bir insandı.
Arardı Hocam, kısa bir hal hatır sormanın ardından hemen sadede gelir ve “Ben şu veriyi bulamadım” ya da “Şu hesaplama nasıl yapılıyor, bana bir anlatsana” derdi. Hatta zaman zaman “Bu hesap nasıl yapılıyor şunu bana bir öğretsene” dediği bile olurdu.
Ben kim, Güngör Uras Hoca’ya bir şeyler öğretmek kim! Ama kendisi öğrenmeye ve doğru şeyler yazmaya o kadar önem veren bir insandı ki bunu dile getirmekten hiç mi hiç gocunmadı.
★ ★ ★
Güngör Uras bilmediği ya da az bildiği konularda bilgi almak için yalnızca beni arıyor değildi tabii ki. Çok iyi biliyorum, konu öğrenmek olunca Güngör Hocam herkesi arar, herkesten bilgi almaya gayret ederdi.
Sevgili dostum Ali Ekber Yıldırım da Dünya’da yazdı, Güngör Uras’ın tarımla ilgili konularda kendisini nasıl sık sık aradığını.
Güngör Hoca bilgi almak ya da takdirlerini iletmek için yalnızca gazetecileri de arıyor değildi.
Bunu vefat haberini aldıktan sonra bir başka dostumla sohbet ederken öğrendim. Uzun yıllar Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Genel Sekreter Yardımcılığı görevini yürüten arkadaşım Ferhat İlter bir anısını paylaştı. 1980’li yılların sonu... Ferhat TİSK’te uzman olarak görev yaparken İşveren Dergisi’nde bir yazısı yayımlanır. Güngör Uras telefon eder ve hiç tanımadığı Ferhat’a, “Yazınızdan çok şey öğrendim, elinize sağlık” diyerek tebriklerini iletir. Bu anısını nakleden Ferhat İlter, “Daha çok gencim, bir yazım yayımlanıyor dergide ve Güngör Uras arayıp tebrik ediyor, nasıl mutlu olmuştum, nasıl gururlanmıştım anlatamam” diyor.
★ ★ ★
Türkiye, sevimsiz bir konu gibi görünen ekonomiyi Güngör Uras sayesinde Ayşe Teyze ile simgeleşmiş bir şekilde okumaya, ekonomi yazılarında kendini görmeye başladı.
Bu üsluptan en çok yarar sağlayanlar da biz ekonomi yazarları olduk. En azından kendi adıma bunu söylemek durumundayım.
Bizim üretimimiz yazdığımız haberler, köşe yazıları. Müşterilerimiz de okuyucularımız. Yazılan haberler, köşe yazıları kolay anlaşılmıyorsa, karşı tarafa bir katkı sağlamıyor, bir şey vermiyorsa okutma şansımız yok demektir.
İşte Güngör Uras, Türk basınına basit yazmayı, karmaşık konuları bile anlaşılır hale getirmeyi öğretti. Bundan daha büyük hizmet olabilir mi?
Yakınları kuşkusuz kendisini çok arayacak. Aynı şekilde okurları da Güngör Hoca’yı çok arayacak ve yazılarını özleyecekler. Ve elbette meslektaşları da...
Güngör Uras’a rahmet, ailesine ve sevenlerine bir kez daha başsağlığı diliyorum.
Baki Özilhan’ı da kaybettik
Güngör Hocam ile yaşadıklarımı düşünürken cuma günü meslektaş büyüğüm Baki Özilhan’ın vefat haberini aldım.
Baki Abi ile aynı tarihte TRT’de görev yapmıştık. Yıl sanırım 2002 idi.
Ben hafta içi yaptığım programlar dışında bir de pazar günleri Parametre adlı bir program hazırlıyor ve sunuyordum. Yaklaşık on beş dakika süren ve haftanın ekonomik gelişmelerini özetlediğim bir programdı bu.
Baki Abi de yine pazar günleri siyasi konuları işlediği bir program yapardı. Ertesi gün ya karşılaştığımızda söyler ya da özellikle telefon ederdi:
“Hadi iyisin yine, dün senin program izlenmede benim programı geride bırakmış...”
Tebrik etmek için arardı. Düşünsenize, ne bir kıskançlık, ne çekememe duygusu, ne “Benim programım ön plana çıksın” diye özel bir çaba.
Baki Abi’nin ailesinin ve basın camiasının başı sağ olsun.