Bir gün biz de zengin olur muyuz?
Bu soru bazen bir çocuğun babasına, hatta tepkisinden korktuğu için babası yerine annesine yönelttiği bir soru iken, kimi zaman da vatandaşların devlet büyüklerine sorduğu bir soru. Ve aslında en çok da yaşayan halkların kendi kendilerine yönelttiği aslında bir tür serzeniş, beslediği bir umut..
Neye göre zengin, kime göre zengin veya aslında çağdaş yaşam. Gelişmiş ülke statüsünde en üst sıralarda yer alan ülkelerin elbette kişi başına düşen gelirinin yüksek oluşu, yanı sıra başta eğitim ve sağlığa ilişkin olmak üzere devletin vatandaşlarına çok daha kol kanat germiş olmasıdır yaşayan halkın beklentisi. Bunların sağlanamamış olması ve gelir dengesindeki adaletsizlik, bir ülke halkını mutsuz eder ve hep bir gün nasıl zengin olabileceğini; aslında nasıl daha iyi bir yaşama sahip olacağını düşünür durur.
Ülkelerin ekonomik anlamda gelişmiş olup olmadığını anlayabilmenin en kolay yollarından birisidir kişi başına düşen gelir. Ama aslında bu da yeterli değil, çünkü gelirin ne denli adil dağıldığı hakkında çok da fikir vermez. Üstelik kayıt dışı ekonomi ile de mücadele ediyor iseniz, bu durumda yeterince şeffaf olunmadığı için gelirin paylaşımındaki reel durumu da görmek çok mümkün olmayabilir. Bazen patronun şirketi için ödediği Kurumlar Vergisinin, Genel Müdürünün maaşından ödediği vergiden daha düşük olduğunu gözümüzün önüne getirdiğimizde durumun vahametini anlamak çok daha kolay olmaktadır.
2018 yılında her yıl olduğu gibi yine dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ülke sıralaması açıklandı. GDP bazından açıklanan listede yer alan GDP’nin, yani yurtiçi hasılanın ne anlama geldiğini öncesinde kısaca belirtmek sanırım bizim için tabloyu daha iyi okumak anlamına gelecektir. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla; tarım+sanayi+inşaat+ticaret+ulaştırma ve haberleşme+mali kuruluşlar+konut+hizmetler toplamı+ithalat vergisinden oluşan gelirlerin tamamına verilen ad olup, Gayri Safi Milli Hasıla’dan tek farkı, dışarıdan elde edilen gelirlerin yer almamış olmasıdır. Aslında bu durum, ülkelerin üretim ve kendi başlarına yarattıkları değeri daha çok ortaya koyduğu için, kıyaslamada da daha doğru bir sonuç ortaya vermektedir. Hani bir ülke zengin mi, yahut varlıklı mıdır; dolayısı ile o ülkede yaşayan halk da kişi başına yeterince gelir elde etmekte midir sorusunun cevabını kısmen bu veriden elde edebilmek mümkün.
2018 yılına ilişkin listeye göre ABD 20 trilyon dolar GDP, yani gayri safi yurtiçi hasıla ile 1.sırada yer alırken, Çin 14 trilyon dolar ile 2., Japonya 5,2 trilyon dolar ile 3.sırada yer almakta. Hemen ardından sırasıyla Almanya, İngiltere, Fransa, Hindistan, İtalya, Brezilya ve Kanada ile ilk 10 oluşmakta. Eminim hepimiz Türkiye’nin yerini merak ediyoruz. Elbette Hindistan ve Brezilya gibi çok da bu listede üst sıralarda yer alacağını tahmin etmediğimiz, ancak üretme gücü ile GDP’si yüksek bu ülkelerin var olduğunu düşündüğümüzde, Türkiye’nin kaçıncı sırada yer aldığını merak etmemek olmaz. Listede Türkiye 910 milyar dolar ile 17.sırada yer almakta.
Elbette birçok rasyoya bir arada bakmak gerekir. Nüfus ve kişi başına düşen milli gelir de son derece önemli. IMF’in Nisan 2019 Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda bulunan dünya ülkelerinin kişi başına milli gelir sıralamasında listenin birinci sırasında, 134,623 ABD dolarlık kişi başına milli gelirle Katar dünyanın en zengin ülkesi olarak yer alıyor. Listenin en sonunda ise Burundi kişi başına 727 ABD dolarlık milli gelirle dünyanın en fakir ülkesi olarak yer alıyor. Nominal ABD doları cinsinden satın alma gücü paritesi (PPP) yöntemiyle hesaplanan kişi başı milli gelir verilerinin kullanıldığı sıralamada Türkiye ise 27 bin 391 ABD Dolarlık kişi başı milli gelirle 191 ülkenin yer aldığı listenin 139’uncu sırasında yer alıyor.
Yani, aslında evde babasına veya annesine bir gün biz de zengin olacak mıyız diye soran çocuğun veya vatandaşın asıl baktığı pencere ve onu etkileyen durum son paylaştığımız kişi başı milli gelir verisi. Peki, bu yazı şimdi burada bitecek mi? Yani bir gün biz de zengin olabilecek, kişi başına düşen milli geliri yükseltebilecek miyiz? Bu soruyu hepimiz birbirimize soruyor zaman zaman da hep birlikte cevabını arıyoruz. Üretimi arttırmak, Volkswagen gibi yatırımcıları ülkeye getirebilmeyi başarmak, tarımı canlandırmak, katma değerli ihracat yapmak, markalaşmak, gelir dağılımında daha adil davranmak, vergi politikalarını sil baştan düzenlemek, eğitimi daha verimli hale getirmek, turizmi daha da geliştirmek, mek, mak, mek, mak…… Saymakla bitmez. Bunları ülkemiz için değil, ekonomik göstergelerini iyileştirmek isteyen tüm ülkeler için en basit reçete olarak nitelemek mümkün. Aslında diğer bir deyişle de malumun ilamı.