Bir girişimcinin feryadı

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN [email protected]

Okuyucularımdan bazıları karşılaştıkları sorunları yazarlar. Bu tür mesajlar son zamanlarda arttı. Bu mesajların bazılarında kişisel sorunların ötesinde ekonominin özelliklerinden kaynaklanan sorunlar da dile getirilir.

Hemen her girişimcinin karşılaştığı sorunları toplu olarak özetleyen bir mesajı sayın okuyucularıma aktarmak istiyorum.

Mesajı gönderen diyor ki, "Bugün canım çok sıkılıyor... Aslına bakarsanız uzun zamandır çok sıkılıyorum ama bugün tam terapilik haldeyim. Düşünmedim de değil, psikologa gideyim, şöyle bir içimi dökeyim diye. Vazgeçtim... Psikolog ne anlayacak bizim işlerin güçlerin halinden, sanayicinin sıkıntılarından, kaygılarından. Verecek antidepresanı, uyutacak. Eee, biz zaten uyutuluyoruz. Sorunumuz bir türlü uyanamamak, uykuda tutulmak! Bana benden anlayacak muhatab lazım. Mesela siz!" Bu girişten sonar da sayın okuyucum derdini anlatıyor:

"İyi okullardan mezun oldum. Hayallerini süsleyen oseanografi bursunu ailevi sebeplerle reddettim. Paldır küldür baba mesleği ticarete atıldım.

25 seneden beri iş hayatındayım. 46 yaşındayım. 20 yıldan bu yana da ambalaj malzemesi sektöründe ciddi ticari başarılara imza attım.

Ambalaj endüstrisinin her alanında benim kadar fazla bilgi birikimi olan az sayıdaki insandan biri olduğumu düşünüyorum.

Nereden, nereye! Kısmet işte! Şişe-kapak-kutu-makineler satmak nere, oseanografi profesörü olmak nere!

Hayatımın en büyük hatasını iki sene evvel üretime geçerek yaptım.

Siz hep dersiniz ya, daha çok üretelim, bütün dünyaya satalım, katma değeri artıralım, daha çok insan çalışsın, milli hasıla artsın diye. İşte, ben onu yaptım ama yapmaz olaymışım!

Siz haksızmışsınız demiyorum. Hep haklıydınız.

Bu ülkede üretim artmadıkça hiçbir şey olmaz. Olur ama sadece ekonomik kriz olur. Öte yandan üretim yaptıkça da insanın başı dertten kurtulmuyor.

Şirketimin en fazla ciro yapan satış departmanlarından birini (2.250.000 USD) yabancı ortaklığın içine koyarak o ürün grubunun üretimine karar verdim.

Plan basit idi… Taa 15000 km öteden ithal ederek ben bu işi bu seviyeye getirebildiysem, 30 km ötede üreterek daha fazla satıp daha fazla kâr edebilirdim.

Ortağıma da üretim tecrübeleri karşılığında hissesinin karşılığını vermek sorun olmazdı. Büyük heyecan ile büyük satıcı olarak büyük yabancı üretici ile el sıkıştım.

Gel gelelim ortak yan çizdi, üretim ile ilgili sorumluluklarını almaktan imtina etti, makineler gecikti, monte edilmedi, eğitimler gerçekleşmedi, planlama çöktü, müşteriler kaçtı, geri almak için bir sürü taviz verildi, vaatler karşılığı işe alınan personel ayrıldı ve daha birçok sorun çıktı.

Neticede, fabrikaya taşındıktan tam 14 ay sonra üretim başladı ama bilançodaki zararın da önüne geçilemedi. Şirketin profili (yani bilançosu) bozulunca, bunu gururuna yediremeyen yabancı ortak 16. ayda global krizi bahane ederek çekip gitti, işler kaldı yine bana.

Her ne kadar 45 yaşından sonra bazı şeyleri öğrenmek zor gelse de, mecburen öğrendim. Aslında ben de çekip gidebilirdim ama gururuma yediremedim.

Üretim ve satış ile ilgili her şeye kısa zamanda çareler buldum. 2008 yılının ilk ay cirosunu 2009 yılında iki misline çıkardım.

Birinci dönem geçici vergi beyannamesi ile ilk defa kâr açıklamayı başardım.

Güçsüz sermayeyi daha fazla zayıflatarak makine üretmeye bile başladım ve sattım.

Cesaretim arttı ve daha fazla Ar-Ge desteği için TÜBİTAK'a başvurdum (Hakemler onayladı, kuruldan cevap bekliyoruz).

Ne var ki, şirketin nakit akışındaki bozukluğa çare bulamadım.

Hammaddemi Uzakdoğu'dan nakit almak zorundaydım, bir ay nakliye, bir ay üretim ve ortalama 45 gün de tahsilat süresini hesaba katarsak çok ciddi bir işletme sermaye ihtiyacı ile yüz yüze kaldım. Müşterilerin hepsi güvenilir ama süreler maalesef uzun.

Satışlar arttıkça sancı da arttı.

İlk etapta elimde ne var ne yoksa hepsini şirkete yatırdım. Ama yetmedi… Sermaye artırdım… Kendime çok güveniyordum, çünkü artık başarılı idim. Ekibim de çok iyiydi.

Yurtdışındaki ilişkilerimi harekete geçirdim, yeni ihracat sahaları yarattım ama sermayesizlikten ötürü malımı sunamadım.

Banka kredisi kullanmaktan başka çare kalmamıştı. Bankalara başvurdum.

Hikayem ile çok ilgilendiler ama geçmiş yıl bilançolarına takılıp bir daha telefonlarıma bile çıkmadılar.

Bir banka, "Senin işini çözse çözse KGF çözer" dedi ve dosyamı gönderdi.

KGF zaten beni tanıyor idi. Çekirdek şirketime 500.000 EUR limitli kefalet karşılığı kredi hattı açmış idi.

Haydi hayırlısı dedim ama…. KGF'den gelen cevaba banka müdürü bile şaştı. Kredi bulmakta ve şirketini yaşatmakta güçlük çeken Türk sanayicisine destek olsun diye Başbakan'ın dilinden düşmeyen KGF, 500.000 TL limit için çok yaygın şekilde teminat istiyordu. Nerede ise annemin imzasını ve kefaletini isteyeceklerdi!

Zaten varımı yokumu şirkete koymuşum, benim hâlâ teminata verecek varlığım olsa niye KGF'ye gideyim ki! Direkt banka ile çözerdim işimi. O defteri de kapadık. En son olarak Halk Bankası da başvuru için evrak hazırlama zahmetine bile katlanmamam gerektiğini söyleyince ümitlerim tükendi.

Şu anda odamda oturmuş, çevremdeki fabrikaların başına gelen sonu bekliyorum.

Tek fark var, benim şirketim tarihe geçecek. Milletin malını satmak için politikacılardan teşvik dilendiği bu dönemde benim firmam hiçbir destek almadan satış ve kârlılık artırarak batacak !

Yine de gururluyum. İşçi çıkarmadım, istifa edenin bile tazminatını ödedim, çek yasaklısı olmadım, bana kredi ile malzeme satanların parasının üzerine yatmadım, ama belli ki ben bu işi öğrenemedim!

Görüyorsunuz, Güngör Bey!

Bu ülkede olunmaması gereken iki kişilik var: Sanayicilik ve öğrencilik. Bankalar ve ÖSS, her ikimizi de en garip, en çağdışı, en adaletsiz şekilde değerlendirip, topluma faydalı olmamamız için her şey yapılıyor. Verimli işletmeler ve gençliğin yok edilmesi ile toplumumuz çok yakında çökecek, sokaklarımız Tahran sokaklarına benzeyecek. İstenen bu, yapılan da bu!

Bugünlerde beni gülümseten tek şey, ikiz oğullarımın Yale Üniversitesi tarafından yüzde 80 burs ile kabul edilmeleri oldu. Ofisimin duvarlarını onların resimleri ile donattım, seyrediyorum. Bana ait olmayan başarı hikayelerinden bir baba olarak pay çıkarmaya çalışıyorum. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018