Bir gazetecilik öğretisi ve EUROSTAT verileri

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

 

Gazeteciliğe, özellikle de ekonomi gazeteciliğine yeni başlayanların haber algısını ölçmek için eskiden beri verilen bir örnek vardır. Örneğin Hakkari'ye gelen turist sayısının yüzde 100 artması mı önemlidir, yoksa Antalya'ya gelen turist sayısının yüzde 50 artması mı? Tabloya sığ bakanlar, hemen hükümlerini verirler; "Hakkari'ye gelenlerdeki artış daha önemli" diye. Ama bir de mutlak değere bakmak gerekir, değil mi. Varsayalım Hakkari'ye gelen turist sayısı 5'ten 10'a çıkmıştır, Antalya'ya gelenlerin sayısı ise 1 milyondan 1.5 milyona.

Şimdi, hangi veriyi önemsemek ve ön plana çıkarmak durumundayız? Artış oranına mı bakacağız, gelinen düzeye mi? Örneği biraz genişletelim. Hakkari'ye gelenlerin sayısı yüzde 100 artarken, Antalya'ya gelenlerin sayısı yüzde 10 azalarak 900 bine düşmüş olsa, yine de Hakkari mi diyeceğiz?

Bu gazetecilik öğretisini niye mi hatırladık? Dün Avrupa'daki satınalma gücümüzü ortaya koyan "gerçek bireysel tüketim" ve "satınalma gücü paritesine göre kişi başına GSYH" verilerini yazmıştık. Kişi başına GSYH'de 37 ülke arasında 30'uncu sıradaydık; AB 27 ortalamasının da yüzde 44 altında bulunuyorduk.

Bu yazımızı bir anlamda eksik bulan okurlar oldu. Eleştiriler daha çok Türkiye'nin son yıllarda önemli bir mesafe kat ettiği, buna karşılık dünkü yazımızda da dikkat çektiğimiz gibi krizde olmalarına rağmen bizden çok daha iyi durumda bulundukları gözlenen bazı ülkelerin aslında gerileme eğiliminde oldukları noktasında yoğunlaşıyordu.

Bu eleştiriler bir ölçüde doğruydu, hem biz de aksini söylemiyorduk ki zaten. Ama Hakkari'ye gelen turist sayısının 15'e yükselmesini mi ön plana çıkaracaktık, yoksa Antalya'ya gelenlerin 1.5 milyona yükselmesini mi ya da 900 bine düşmesini mi, sorun buradaydı.

11 yılda yüzde 51 artış 

Türkiye'nin SGP'ye göre kişi başına GSYH'si 2001 yılında 37 düzeyinde bulunuyordu. (Başlangıç yılını 2001 olarak almamızın nedeninin EUROSTAT verilerinin bu yıldan başlamasından kaynaklandığını belirtelim.) 2001'deki 37'den sonra 2002 ve 2003 yılları 36 ile geçildi, sonrasında artış başladı, 2009'da küçük bir gerileme oldu ve 2012 yılı 56 ile kapatıldı.

Yani Türkiye'nin SGP'ye göre kişi başına GSYH'si 11 yılda yüzde 51 oranında 19 puanlık bir artış gösterdi.

Türkiye, yüzde 51'lik artışla 35 ülke arasında beşinci durumda. 2001-2012 döneminde en hızlı artışı yüzde 75 ile Romanya sağladı. Bu ülkeyi yüzde 67 ile Litvanya, yüzde 59 ile Letonya, yüzde 57 ile Bulgaristan izledi. Türkiye ise belirttiğimiz gibi yüzde 51'lik artışla beşinci sırada.

Hakkari'nin turist sayısını yüzde 100 artırarak Antalya ile yarışması nasıl mümkün değilse, bizim de GSYH'yi yüzde 51 artırdık diye gelişmiş ülkeler düzeyine erişmek şöyle dursun, onlara yaklaşmamız bile söz konusu olmadı. Örneğin bu dönemde Yunanistan'daki GSYH yüzde 13 azalarak 86'dan 75'e indi. Ancak, görülüyor ki Yunanistan'la Türkiye arasında halen 19 puanlık bir fark var. Ve bu farkın kapanması, kapanırsa eğer, yıllar alacak.

Mutlak değer değişiminde durum

Satınalma gücü paritesine göre kişi başına GSYH'deki artışta Türkiye'nin yüzde 51 ile beşinci durumda olduğunu belirttik. Ancak, mutlak değer olarak artışa bakıldığında durum değişiyor.

Son 11 yıllık mutlak değer artışında (parantez içindeki rakamlar farkı gösteriyor) Lüksemburg (37), Norveç (34), Litvanya (28), Letonya ve Slovakya (23), Estonya (22) ve Romanya (21) Türkiye'den önde bulunuyorlar.

Yani Türkiye'nin son yıllarda SGP'ye göre kişi başına GSYH açısından küçümsenmeyecek gelişme kaydettiği bir gerçek. Ama bu gelişmenin başımızı döndürmemesi gerektiği de resmi rakamlarla ortada duruyor.

alaaaaa-001.jpg

 

sgp-001.jpg

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar