Bir ekonomi politikası aracı – krediler

Emrah LAFÇI
Emrah LAFÇI Ekonominin Doğası [email protected]

Türkiye’de son 25 yılını geçirmiş ve biraz ekonomiyle ilgilenmiş birine “makro ihtiyati tedbir” dediğinizde akla gelecek ilk şey, belki de tek şey, banka kredileridir.

Ekonomik durgunluğa mı düştük, kredilerde gaza basalım. Pandemi mi çıktı, faizleri düşürelim, ucuz kredi verelim. Seçime mi gidiyoruz, seçmenin müreffeh mi hissetmesi lazım, ucuz krediler ne güne duruyor. Diğer tarafta da durum farklı değil.

Ekonomi fazla mı ısındı, kredileri kısalım. Cari açık yönetilemez duruma mı geldi, tüketici kredilerini durdurursak o da hallolur. Bu önlemlerin bu kadar kolay alınması ve sonuç vermesinin birçok sebebi var. Bunlardan bir tanesi Türkiye’de “Kamu Bankası” kavramının varlığı ve bu bankaların ağırlığının ekonomide çok yüksek olması. Aşağıda rakamları paylaşıyorum. Diğer taraftan özel bankaların da genel olarak kamu otoritesine karşı sessiz olmaları.

Belki de en önemlisi hanhalkı ve şirketlerimizin kredi kullanımı konusunda çok iştahlı olmaları. Olmaması gereken bir şekilde, ya da teknik tabirle beklenen enflasyondan daha düşük faizle kredi kullandırımı mümkün olduğunda Türkiye’de oyuncular yoğun şekilde kredi kullanabilme kabiliyetine ve iştahına sahip. Ayrıca yine genel olarak kredileri geri ödeme eğilimleri de oldukça yüksek. Bunun içindir ki bankaların sorunlu kredi oranları(NPL) geleneksel olarak düşüktür.

Kredilerin getirdiği sorunlar

Kredilerin bir ekonomi politikası aracı olarak kullanılmasının çok temel bir handikapı var. Gelir/servet dağılımındaki adaleti bozucu etkisi. Malum ekonominin canlandırılması amacıyla uygun faizli kredi kampanyaları gerçekleştirildiğinde bankalar herkese kredi vermiyor. Kredi alabilecek yeterlilikte olan müşterilerine kredi veriyorlar.

Bu müşteriler de gerek bireysel, gerekse de tüzel tarafta nispeten daha iyi durumda olanlar. Diğer taraftan kaynakların üretken alanlar yerine alınan ucuz krediyle döviz, oto, konut, altın hatta mevduat şeklindeki yatırımlara kaymasına sebep oluyor. Son dönemdeki selektif kredi, KOBİ’lere, ihracatçılara kredi söylemleri de buradan türüyor. Ayrıca aşırı kredi kullanımının çok net bir enflasyonist etki yarattığını da görüyoruz.

Şimşek’ten önemli mesajlar

 Bu sebeplerle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu hafta katıldığı NTV canlı yayınında kredilere ilişkin çok önemli mesajlar verdi. Özellikle ihtiyaç ve oto kredilerinde daha fazla frene basılması gerektiğini, kredi kartı harcama artışının kabul edilemez boyutta olduğunu ve ikinci konutunu almak için kredi talep eden kişilere kredi kullandırma koşullarının zorlaştırılacağını belirtti.

Ayrıca ihracatçı şirketlere ve özellikle KOBİ’lere kredi kullanımının kolaylaştırılacağını belirtti. Hemen konuşmanın ertesi günü de 1.5 milyar TL olan reeskont kredi limiti 3 milyar TL’ye çıkarıldı. Bu rakam zaten çok yakın zamanda 300 milyon TL’den 1 milyar TL’ye çıkarılmıştı.

Demek ki önümüzdeki günlerde yukarıda bahsettiğim kredilere ilişkin kısıtlayıcı önlemler de göreceğiz. Bu önlemler sadece faiz artırımları şeklinde değil, bankalara ceza uygulamak şeklinde de olacak Bakan Şimşek’in beyanatlarına göre. Her ne kadar amaç halis olsa da Türkiye’de vatandaşlar kredi kartı, kredili mevduat hesabı ve bireysel krediler üzerinden kendilerini döndürmeye çalıştıkları için bu uygulamaların çok can yakıcı olacağını şimdiden söylemek gerek. Sanıyorum henüz bu konunun yeteri kadar farkına varılamadı.

BDDK haftalık verilerine göre 1 Eylül itibariyle Türkiye’deki toplam kredi stoğunun %22.6’sı tüketici kredileri ve bireysel kredi kartlarından oluşuyor. Kalan %77.4 ticari ve diğer krediler. Tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları toplamının ise %60.1’I tüketici kredileri, %39.9’u bireysel kredi kartları. Alt detaylara inmişken tüketici kredilerinin de kendi içindeki kırılımını verelim. Toplam tüketici kredilerinin %62.8’i ihtiyaç kredisi, %31.1’i konut kredisi ve sadece %6’sı oto kredisi. Daha da ötesi oto kredilerinin toplam krediler içindeki payı sadece %0.8. Büyüklük olaraksa 87.5 milyar TL.

Bugünkü kurla 3.2 milyar dolar yapıyor. Velhasıl stok oto kredilerinin hatta bütün tüketici kredilerinin bu büyüklüğünü düşündüğümüzde bu alanlardaki kısıtlamaların cari açık problemine merhem olması çok kolay değil. Kamu-özel ayrımına baktığımızda toplam kredilerin %49.5’i kamu bankalarına ait. Bu çok yüksek bir oran. Bu oran 2017 yılı sonunda %37.7’ydi. Bu kadar büyük bir sektörde bu kadar kısa bir zamanda böylesi bir pazar payı değişimi çarpıcı. Özellikle 2018 sonrası kamu bankalarının bir ekonomi politikası aracı olarak kullanıldıklarının da net bir göstergesi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir beka meselesi: ekonomi 12 Aralık 2024