Bir dolar kaç TL olmalı? (I)
Bir milyon dolarlık soru! Ulusal paramızın değerinin ne olduğu biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için çok önemli. Hep de önemli olagelmiştir.
Çünkü Türkiye gelişmiş ülkelerin aksine kendi içinde sadece TL kullanan değil aynı zamanda dolar, euro hatta altını bile yaygın bir şekilde kullanan bir ülke. Paranın temelde üç işlevi var. Değiş tokuşa aracılık, değer saklama ve kayıt birimi olarak sıralayalım bunları.
Bir kere çok net bir şekilde Türkiye’de TL’nin bir değer saklama aracı olmadığı ortada. Günlük alış verişlerimizde kullandığımız için değiş tokuşa aracılık işlevini yerine getiriyor diyebiliriz ama bu konu biraz tartışmalı. Birçok mal ve hizmetin dolar cinsinden alınıp satıldığını ya da dolarla olmasa bile dolara endeksli şekilde alınıp satıldığını düşünürsek bu işlevin de yarım şekilde yerine getirildiğini söyleyebiliriz. Asgari ücretin bile dolara bağlı belirlenmesinin bakan tarafından dillendirilmesi olayın ciddiyetini gösteriyor.
Kayıt tutmak için de yine benzer bir yorum yapmamız mümkün. Bununla ilgili sayısız örnekler verebiliriz. Ama vatandaşların tasarruflarını dolar cinsinden ya da dolara endeksli tutma eğilimleri herhalde en çarpıcı örnektir. KKM’nin bu kadar yaygın bir teveccüh görmesinin en büyük nedeni de dövize endeksli bir ürün olmasından ileri geliyor.
Bu işin bir tarafı. Diğer tarafıysa dış ticaret. İhracat, ithalat yaparken sadece müşteriyi bulmak, malı pazarlamak, üretmek vs. yetmiyor, bir gözünüzün de sürekli kurda olması gerekiyor. Hele ki vadeli işlem yapıyorsanız, kâr marjınız kadar vade içerisindeki kur hareketleri de kârlar üzerinde etkili olabiliyor.
Döviz Türkiye ekonomisinin ana gündem maddesi
İşte bu sebeplerle döviz meselesi hep Türkiye ekonomisinin ana gündem maddelerinin en başında gelmiştir. Aslına bakarsanız bunun da en büyük sebebi Türkiye’deki enflasyonun bu kadar yüksek olmasıdır.
Enflasyonu görece düşük olan ülkelerde para birimlerinin değerleri bu kadar sert oynamalar göstermez. Enflasyonla kur arasında karşılıklı bir neden sonuç ilişkisi vardır. Kur arttıkça enflasyon artar, enflasyon arttıkça, hem ticaret için hem de yatırımlar için kurun ona intibak etmesi gerekir. Birileri masaya yumruğunu vurup bu zinciri kırmazsa bu sarmal böyle uzar gider.
Kurdaki değer kaybı ne kadar sürecek?
Kurun finansal yatırımlar üzerindeki etkisini bir kenara bırakarak mal ticareti konusunda neden bu konuyla ilgili bu kadar tartışma olduğuna bakalım. Bu sadece bize özgü bir konu değil.
Özellikle Trump zamanında dünyada en fazla konuşulan konulardan biri, ‘Kur Savaşları’ydı. Anlamı şuydu; paran ne kadar değersizse o kadar rahat mallarını ihraç edersin, ithalat da pahalı olacağı için yerli üreticin ürünlerini daha düşük rekabet ortamında satabilir.
Bizde buna, rekabetçi kur dendi. Tabii biz ithal ara malına bağlı gelişmekte olan bir ülke olduğumuz için, rezervlerimiz de kısıtlı olduğu için dış ticarette rekabetçi olacağız derken; yatırımların büyük kısmını dolarize ettik, enflasyonu azdırdık, gelir dağılımını bozduk vs., daha sayabilirim ama yeterli sanırım. Bu arada da değersiz TL’yle rekabet etmeye alışan ihracatçımız son dönemde kur baskılanıp da TL reel olarak biraz değerlenince ihracatta zorlanır oldu.
Buna bir de uzak doğulu rakiplerimizin Covid şokunu atlatıp rekabette tekrar yerini almaları eklenince, bu yılın başında ihracatımız yıllık bazda azalmalar bile gördü. Şimdi seçim sonrası bildiğiniz üzere dolar kontrollü bir şekilde serbest bırakılıyor. Çok kısa zamanda TL %15’e yakın değer kaybetti. Muhtemelen ihracatçılarımız ve turizmcilerimiz bu durumdan memnundur. Şimdi herkesin aklındaki soru kurdaki bu değer kaybı ne kadar sürecek?
İhracatçılar kaybolan rekabet avantajını hangi seviyede yakalayabilecek? İmalatçı-ihracatçı şirketlerin maliyetleri içerisinde direkt ve dolaylı olarak kura bağlı maliyetler ne kadar paya sahip? Kurun reel olarak olması gereken yerini hesaplarken ÜFE mi, TÜFE mi, deflatör mü kullanılmalı? Bu soruların cevaplarıyla önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz.