Bir Cumhuriyet kurumu Sümerbank üzerine bir araştırma kitabı
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası ile Bahçeşehir Üniversitesi ortaklaşa Sümerbank üzerine bir çalışma yaptırarak, “Türkiye’nin Tekstil Sektörünü Kuran Sümerbanklılar - Bir Okudular Bin Oldular” kitabını yayımladılar. Projenin tasarımını ve kitabın yazımını Sinem İnce yapmış.
Kitapta Cumhuriyet'in 10. yılında bir tekstil firması olarak kurulan Sümerbank’ın, farklı sektörlerde ülkemiz sanayiinde kurulan yeni kurumlara iştirak ederek, destekleriyle farklı sektörlerde kurumlar kazandırdığı bilgisine yer veriliyor. Kağıt sanayisinde SEKA, Demir- Çelik’te Karabük Demir-Çelik, deride Beykoz Kundura, bankacılıkta Sümerbank Bankacılık gibi önemli kuruluşlarda da katkılarının olduğu belirtiliyor. 1950’lerden sonra Türkiye’de tekstil sektörü gelişirken birçok başarılı, yetişkin Sümerbanklının özel sektöre transfer olarak bu gelişmede önemli rol oynadığı, bu transferlerle özel sektöre geçenlerin anlattıklarıyla kitapta yer alıyor. Sümerbank’ı bu özellikleriyle değerlendiren Yılmaz Karakoyunlu, bunu “Sümerbank Türkiye’de endüstri demektir” değerlendirmesiyle dile getiriyor.
Bu konuda bir anektodu da aktarayım. Hacı Ömer Sabancı, dönemin başbakanının Adana’da yeni kurduğu fabrikasını gezerken yaptığı övgü üzerine, “Efendim daha iyilerini de yapacağız. Ama sizden ricam Sümerbank Nazilli Basma Fabrika Müdürü’nü bize vermeniz” diyerek istekte bulunuyor.
Sümerbank’ın 1985 yılındaki özelleştirme kararına kadar güçlü ve disiplinli bir kuruluş olarak sektörde yer almasının temelinde hem içeride sürekli kurum içi eğitim yapılması hem de yurtdışına İngiltere gibi ülkelere gönderilen bursiyerlerin Sümerbank’ın Anadolu’nun çeşitli kentlerindeki fabrikalarında çalışmalarından kaynaklandığı görülüyor. Bir zaman Sümerbank’ta çalışmış olan düz işçiler, ustalar ve yurtdışında bursiyer olarak okutulanlar kitapta kendi öykülerini anlatırken, bir yandan Sümerbank’ta eğitimin sürekliliğini ve kendilerine katkısını ortaya koyuyorlar bir yandan da kurumun eğitimleri yanında sosyal gelişmelerine de önemli katkısı olduğunu belirtiyorlar.
Sümerbank’ta işçi-işveren ilişkisi ise kitapta genel müdürlerden Kemal Varol’un anlatımıyla ortaya konuluyor. Varol, sık sık grevlerin kuruma zarar vermesi üzerine, Beykoz Kundura’da o dönem yaptıkları toplu sözleşmeye, sendikanın karşı çıkmasına karşın yıllık karın yüzde 25’inin işçilere teşvik primi olarak dağıtılması maddesini koyduklarını anlatıyor.
1933 yılından özelleştirmenin 2005 yılında son bulmasına kadar Sümerbank’ta 27 genel müdür görev yapmış. Bunların 21’i, kurulduğu 1933 ile özelleştirme kararının alındığı 1985 yılına kadar görev almışlar. 20 yıl süren özelleştirme döneminde ise 6 genel müdür görev yapmış.
Anadolu’daki Sümerbank fabrikalarının tümü geniş araziler içerisinde ağaçlar içerisinde, çevreye saygılı kuruluşlar olmuş. Bunu Sümerbank Eskişehir Basma Fabrikası’nı özelleştirmeden alarak çalıştıran Cemallettin Sarar’ın kitaptaki anlatımında da görüyoruz. “O günün parasıyla 5.5 trilyon lira ile 4 arsayı birden aldım. 240 bin metrekaredir. Ve her yeri yeşildir. O yeşillikler, o güzelikler hala duruyor. Muhafaza ediyoruz. O fabrikada şimdi 1200- 1500 kişi çalışıyor.”
Sümerbank’ı bana hatırlatan, bir nostaljiden çok, Doğu ve Güneydoğu’daki 23 ile kamu-özel sektör işbirliği ile yatırım yapılması için desteklerle alınan kararlar oldu. Bu girişimde bir Cumhuriyet kurumu olarak Sümerbank’tan alınacak önemli dersler olduğuna inanıyorum.