Bir beyaz yaka suçu: Güveni kötüye kullanma
Son yıllarda “beyaz yaka suçları” terimini giderek daha sık duyuyoruz. Temel olarak şirket içi yolsuzlukları ifade eden bu suçlar, giderek artan şekilde Yargıtay kararlarına konu oluyor. Dolandırıcılık, sahtecilik, vb. beyaz yaka suçları da mevcut olmakla birlikte, en sık karşılaşılan beyaz yaka suçu olarak güveni kötüye kullanma öne çıkıyor.
Güveni kötüye kullanma suçu, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) malvarlığına karşı işlenen suçlar arasında düzenleniyor. Kişi, başkasına ait olan ve muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere elinde bulundurduğu mal üzerinde, kendisine veriliş amacına aykırı olarak kendisi veya başkası yararına tasarrufta bulunuyorsa bu suçu işlemiş oluyor.
Bu suç, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak teslim edilmiş mal hakkında işlenirse, suçun nitelikli hali oluşuyor. Şirket içi işlemlerde de genellikle meslek veya hizmet ilişkisi söz konusu olduğundan nitelikli halden dolayı yargılama yapılıyor. Suçun basit halinde altı aydan iki yıla kadar hapis ve adli para cezası söz konusu iken, suçun nitelikli halinde bu ceza, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve adli para cezasına çıkıyor. Suçun nitelikli halinde, fail ile mağdur arasında bulunan ve hukukî ilişkiye dayanan güven ilişkisinin daha yoğun olması sebebiyle ceza ağırlaşıyor. Şirket çalışanı veya yönetici, hizmet nedeniyle kendisine bırakılan ve/veya tasarruf yetkisi devredilen malvarlığını, şahsi amaçları veya üçüncü şahıslara çıkar sağlamak amacıyla kullandığı takdirde, güveni kötüye kullanma suçunun nitelikli halinden yargılanıyor.
Güveni kötüye kullanma suçu kapsamında başkasının malını elinde bulundurma şartından anlamamız gereken, yalnız fiili bir devir değil; malvarlığı üzerinde hukuki bir işlem gerçekleştirebilme yetkisinin veya kontrolünün devri de bu kapsamda değerlendiriliyor.
Dolayısıyla, kendisine temsil yetkisi tanınan şirket çalışanlarının kendilerine verilen yetkileri kullanarak şahsi menfaat sağlamaya yönelik fiilleri de, örneğin şirketin banka hesapları üzerinde işlem yapma yetkisine sahip bir imza yetkilisinin bu yetkiyi şirket aleyhine ve kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanması, şirkete karşı “güveni kötüye kullanma” suçunun nitelikli halini oluşturuyor.
TCK’nın gerekçesinde de ifade edildiği üzere, güveni kötüye kullanma suçu ile korunan menfaat, sadece malvarlığı değeri değil, insanlar arasındaki ilişkilerdeki ve dolayısıyla toplumdaki güven duygusu. Özellikle şirket yönetiminin artan şekilde profesyonel yöneticilere bırakıldığı günümüz çalışma hayatında, bu suçun uygulama alanı ve önemi giderek artıyor. Son yıllarda Yargıtay kararlarında da bu konunun önemi vurgulanıyor, güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle gittikçe ağırlaşan cezalar verilmesi eğilimi görülüyor.
Şüphesiz, beyaz yakalar söz konusu fiillerinden dolayı TCK kapsamındaki cezanın yanı sıra, başka yaptırımlarla da karşılaşıyorlar. Güveni kötüye kullanma suçunu işleyen bir beyaz yakanın, şirket aleyhine gerçekleştirdiği işlemler nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen haksız fiil hükümlerine; yönetici vasfını haiz olması halinde ise Türk Ticaret Kanunu’nda haksız fiilin özel bir hali olarak düzenlenen yöneticilerin sorumluluğu hükümlerine göre şirkete verdiği zararları tazmin etmesi de gerekiyor. Söz konusu fiillerin kendisinin bilgisi dışında, yönetimi altındaki kişilerce gerçekleştirilmesi halinde ilgili yöneticinin, ceza hukukuna hakim olan “suçta ve cezada şahsilik” ilkesi gereğince cezai sorumluluğu bulunmuyor. Ancak bu durumda Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen “özen ve bağlılık yükümlülüğü” sebebiyle tazminat sorumluluğu gündeme gelebiliyor.
Şuna da dikkat etmek gerekir ki, güveni kötüye kullanma suçu başta olmak üzere beyaz yaka suçlarının, artan şekilde yargıya taşınması ve gündeme gelmesi, yalnızca bu suçlardaki artışı değil fakat şirketlerin yolsuzlukla mücadele yönündeki iradesini ve başarısını da ifade ediyor. Beyaz yaka suçlarının ortaya çıkarılmasındaki kararlılığın artmasıyla ve şirket iç denetim ve iç soruşturma mekanizmalarının gelişmesiyle paralel olarak, bu suçları daha da sık duymamız mümkün. Bu durum, bir sonraki safhada, artık bu suçları daha az duymaya başlayacağımız bir dönemin de habercisi.