Bir Anayasa maddesi önerisi
Yazıma bir Anayasa maddesi önererek başlamak istiyorum.
Gayrisafi milli hasılanın (GSMH) en az %10’u çocuklarımızın eğitimi ve öğretimi için harcanmalıdır. Bu önerimizin bilimsel dayanağı Anayasal Ekonomi veya diğer adıyla Anayasal İktisat yaklaşımıdır. Bu yaklaşım Devletin ve politikacıların hak ve yetkilerinin, iktisadi politikaların sınırlarının anayasal düzeyde belirlenmesi gerektiğini öne süren; teorik altyapısını da 1974 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi F. A. von Hayek ile 1986 yılı Nobel Ekonomi Ödülü sahibi J. M. Buchanan’a borçlu olan bilimsel bir teoridir.
Bu yaklaşımda hükümet faaliyetlerini kısıtlamak veya yönlendirmek amacıyla oluşturulan optimal kurallar kümesi tanımlanmaya çalışılır. Amaç, hükümetler değişse bile belirli ekonomik programların değiştirilmeden sürdürülmesini sağlamaya yönelik bir anayasal düzenlemeye gitmektir. Burada önerdiğimiz kural da açıktır: Milli gelirin en az %10’u çocuklarımızın eğitimi ve öğretimi için harcanmalıdır. Umuyor ve diliyoruz ki böyle bir öneriye tüm siyasi partilerimiz oy birliğiyle, hatta şevk ve heyecanla katılırlar.
Böyle bir öneriye, yıllar önce bir gazetede İdil Biret’le yapılan bir röportajdan esinlenerek ulaştım. Köy okullarında öğrenim gören çocuklarımızı, çeşitli film ve televizyon programlarında gördüğümde hep bu röportaj aklıma gelir. Geçen hafta sonu izlediğim Nuri Bilge Ceylan’ın Kasaba adlı filminde de ilkokul çocuklarını seyrederken yine o İdil Biret röportajını hatırladım. Bu röportajda dünya çapında bir Türk piyanist olan ve Devlet Sanatçısı unvanıyla taçlandırılan İdil Biret’e şöyle bir soru yöneltiliyordu: “Siz 1948 yılında, daha 7 yaşında iken, müziğe karşı olan olağanüstü yeteneğiniz dikkate alınarak anne babanızla birlikte müzik eğitimi almak üzere Paris’e gönderildiniz. Sizin ve ailenizin masrafları devlet tarafından karşılandı. Bunun için dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün özel ilgisi ile TBMM’den Harika Çocuklar Yasası diye bilinen bir kanun bile çıkartıldı. Siz de hakikaten harika bir çocuk olduğunuzu kanıtladınız. Ülkemizin yüz akı oldunuz. Ama bu sizin için bir şans değil miydi? Şayet Erzurum’un Karayazı ilçesinin ücra bir köyünde fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olsaydınız böyle bir imkana sahip olabilir miydiniz?”.
İdil Biret, adı geçen röportajda gazetecinin bu epeyce kışkırtıcı sorusuna şu muhteşem cevabı verir: “Her çocuk harikadır. Yeter ki ondaki cevheri ortaya çıkaracak imkân verilsin, ortam sağlansın.”
Bizi yukarıdaki Anayasa maddesi önerisine yönelten neden de İdil Biret’in bu muhteşem cevabı oldu. Özellikle cevabındaki “her çocuk” vurgulaması beni önemli ölçüde etkiledi
Genç nüfus yapısıyla büyük bir ekonomik değere sahip olan Türkiye, bu potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmelidir. Günümüz bilgi toplumunun küresel ekonomisinde, bu kaynak çok daha büyük önem kazanmıştır. Alın terinin yerini akıl terinin aldığı bilgi toplumunda bu genç insan kaynağımız altın değerindedir. Dolayısıyla en kaliteli eğitim ve öğretim imkanlarını, en ileri seviyelerde ve olabildiğince yaygın bir şekilde çocuklarımıza ve gençlerimize sunabilmeliyiz. Bilgi toplumunda refah ve mutluluk kulvarının ön sıralarında koşabilmemizin tek çıkar yolu budur. Bilgi toplumunda akıl terinin en etkili değerlendirme yolu eğitim ve öğretimden geçmektedir. Kaynaklarını büyük ölçüde eğitim ve öğretime harcayan toplumlar, bilgi toplumunda bunun karşılığını fazlasıyla alacaklardır. Hele hele bizim gibi genç nüfus yapısına sahip ülkeler…
Bu konuda çeşitli ülkelerin milli gelirden eğime ayırdıkları paya ilişkin olarak Uluslararası Yatırım Geliştirme Enstitüsü’nün (IMD) Dünya Rekabet Yıllığı 2006 yılı sonuçları şu tabloyu veriyor: Danimarka %8.2, Belçika %8.1, İzlanda %7.4, Portekiz %6.8, Fransa %5.9, İtalya %4.3 ile 21. sırada. Türkiye %3.9’luk pay ile 29. sırada. %3.6 ile Yunanistan 30. Sırada. Son yıllarda Türkiye’nin payı %4.0-0.5 seviyelerinde seyrediyor. Bunu önemli bir gelişme olarak kabul edelim ve önerimiz olan %10 sınırını kısa sürede aşmasını dileyelim.
Milli gelirden eğitime ayrılan pay yanında, eğitim yatırımlarının kalitesi de muhakkak ki büyük önem taşıyor. Yine IMD tarafından 2006 yılı verilerine göre düzenlenen bir araştırmada 61 ülkedeki eğitim sisteminin rekabet ekonomisine etkisi değerlendiriliyor ve ülkelere 0-10 arasında puanlar verilerek yapılan sıralamada şu tablo ortaya çıkıyor: 8.04 puanla Singapur birinci, 7.96 puanla Finlandiya ikinci, 7.54 puanla Avusturya üçüncü sırada yer alıyor. Danimarka 6.75 puanla dördüncü, 5.48 puanla Fransa yirmi üçüncü, 5.03 puanla Almanya yirmi yedinci, 4.18 puanla İtalya kırk birinci sıradalar. Türkiye 3.65 puanla kırk yedinci sırada yer alıyor. AB’nin yeni üyelerinden Romanya, 2.50 puanla bizim epeyce gerimizde ancak altmışıncı sırada yer bulabilmiş.
Gelecek yazımızda konuya devam edeceğiz.