Bir Amerikan “R-Star” hikayesi: Yavaşça hızlanmak mı yoksa pistten çıkmak mı?

Bora Tamer YILMAZ
Bora Tamer YILMAZ Ekonoritmiks [email protected]

Ağustos ayında küresel deflasyon sinyalleri yoğunlaştı. Japonya’nın fa­iz arttırmasıyla piyasa Fed’e güçlü bir uyarı gönderdi. “Kara Pazartesi” diye anılan 5 Ağustos haftasında piya­salarda sert satış baskısı ve yüksek oynaklık yaşandı.

Fed, piyasanın sinyalini hızlıca algıladı. 2008 krizi­nin hafızalardaki tazeliği ve Ben Bernanke’nin “Hareke­te Geçme Cesareti” adlı ese­rinin merkez bankacılar için rehber işlevi görmesi bu tep­kiyi hızlandırdı.

Fed, 50 baz puanlık “jum­bo” bir indirimle tartışmala­rı sona erdirdi. Kasım ayında faiz indirimleri devam eder­ken, gelecek yılın sonuna kadar politika faizinin %3’e doğru çekilmesi bekleniyor.

Avrupa Merkez Banka­sı (ECB) Fed ile eşgüdüm­lü adımlar atıyor, özellikle Euro’nun serbest düşüşünü engellemek amacıyla. ECB, hep göz ucuyla Fed’i izliyor. Yetkililerden geçtiğimiz haf­ta gelen açıklamalar önü­müzdeki yıl sonunda faizin %2’nin biraz üzerinde şekil­lenebileceğine alamet. Fed – ECB tandemi küresel piyasa­lardaki istikrar için önemli.

Fed’i zorlayan nedir?

Ekonomide teorik bir faiz oranı varsayımı var­dır: r*. Bu, görünmez ama belirleyici bir orandır; ne enflasyonu tetikler ne de ekonomiyi durdurur. Tür­kiye’de yaygın kullanılan “reel faiz” kavramıyla kı­yaslanabilir, ancak teknik olarak r*, sıfır reel faize denk gelmek zorunda de­ğildir. Ekonomide, dengeli bir faiz oranını ifade eder.

Fed Başkanı Jerome Powell, “Finansal koşulla­rın sıkı kalmasına göz yum­mayacağız” diyerek r* sevi­yesine ulaşmayı hedefledik­lerini ifade etti. Türkiye’de ise Merkez Bankası Başka­nı Dr. Fatih Karahan, benzer bir yaklaşımla “finansal ko­şulları aşırı sıkılaştırmaya­cağız” diyerek politika faizi­nin enflasyon düştükçe bir bant içinde aşağı çekileceği­ne işaret etti.

Ancak burada fark, Tür­kiye’nin politika yapımın­da “reel faiz”e odaklanır­ken ABD’nin r* üzerinden hareket etmesidir. Kara­han “reel faizi artırma­yacağım” derken, Powell “r*’dan sapmayacağım” di­yor. Çünkü, ABD’de merkez bankası fiilen çift hedefe odaklıyken Türkiye’de yal­nızca fiyat istikrarından sorumludur.

R*’a yaklaşmak

R*, teorik bir seviye ve her ekonomiste göre değişiklik gösterir. ABD ekonomisi için genel kabul gören aralık %2,5 ila %3,5 seviyesindedir. Fed, uzun vadeli faizi %2,9 olarak varsayıyor. Geçtiğimiz haf­ta açıklanan verilerde yıllık enflasyon %2,6, çekirdek tü­ketim harcamaları fiyat artı­şı ise %2,7 seviyesinde açık­landı. Bu da politika faizinin mevcut %4,50 ila %4,75 ban­dında bulunması nedeniyle r*’a doğru mesafe kat edilme­si gerektiğini gösteriyor.

Powell’ın Perşembe gün­kü açıklamaları da bu yak­laşımı destekliyor: “Yavaş­ça hızlanacağız (festina lente)”. Fed, telaşa kapıl­madan hızlıca r*’a ulaşarak ekonomik şoklara karşı da­ha hazırlıklı olmayı hedef­liyor. R* seviyesine ne ka­dar yakın olunursa, Fed’in kumandası o kadar güçlü kalır. Aksi takdirde 2008 yılında yaşandığı gibi ola­ğanüstü toplantı­lara ve keskin fa­iz indirimlerine hatta açıklanan “bazuka” lakap­lı mali paketlere rağmen kriz teğet geçmez.

Makro güç, mikro zayıflık

ABD ekonomisi, salgının ardından güçlü kalmayı ba­şardı. Teknolojide yapay ze­ka ve enerjide yeşil dönü­şümle hizmet sektörü odaklı yüksek katma değer yaratı­yor. “Space X”in gövde gös­terileri tüm dünyanın gıpta­sı. Ancak makroekonomik göstergeler güçlü görünse de sektörler kendi tempola­rında durgunluk evrelerini yaşıyor. Perakende tüketim mallarının salgın başındaki yükselişi, salgın sonrası ye­rini hizmet sektörünün gü­cüne bıraktı. Şimdi ise mal üretimine yönelik sektörler yavaşlıyor.

Makro düzeyde ekonomik döngüler güçlü görünse de sektörel seviyede farklı evre­ler yaşanıyor. Makro gözlem­ciler bu nedenle “yumuşak” veya “sert iniş” tartışmala­rını gereksiz buluyor. “Uçak zaten havada,” diyorlar: “İniş yok!” Neyse ki Fed’in ayakla­rı yere basıyor. Fed, daralan pistin farkında ve jumbo jetin tekrar havalanması için gere­ken motor gücünü sağlayacak adımları atıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar