Bir akşamüstü Denizli’de şiirle buluşma

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan [email protected]

 

Geçen hafta Merkez Bankası toplantısı için Denizli’ye bir gün önce akşamüstü gittim. Önce, sanayi odası Başkanı Müjdat Keçeci’nin daveti ile akşam yemeği için gittiğimiz kır lokantasında masa kağıtlarında farklı şairlerin şiir ve resimleri ile karşılaştım. Lokanta sonrası konaklamaya gittiğimiz Şiir otelin ise her yanı şiirle donatılmıştı. Kaldığım odanın kapısında dostum  Cengiz Bektaş’ın şiiri yeralıyordu...

Merkez Bankası’nın Denizli toplantısına bir gün önce gideceğimiz için Sanayi Odası bize Şiir otelde yer ayırmıştı. Çok kez gittiğim Denizli’de kalmadığım bir oteldi. Ama otelin isminin niye Şiir Otel olduğunu önce pek düşünmedim, otelin adı çağrışım yaratmadı. Uzun süredir toplumumuzun “Şiirsiz kalmasının” yarattığı olumsuzluk üzerine yazılar da yazdığım için ilk ağızda otelin ismi farklı olarak ilgimi çekmedi...

Denizli’de bizi karşılayan odanın becerikli şöförü Sali Ayhan, Başkan Müjdat Keçeci’nin bir toplantıda olduğunu, akşam yemeğinde birlikte olacağımız için kendisinin bizi  bir kır lokantası olan Erdal’a götüreceğini söyledi. Otele uğramadan doğrudan lokanrtaya gitme konusunda grup  içinde yer alan arkadaşlar Dünya’dan Ece Ceyhun, NTV’den, Ahmet Ergen, NTV kameremanı Timuçin İlbaylı ve Reuters’ten Aslı Kandemir hep birlekte anlaşıp Erdal lokantasına gittik. Ağaçlıklı bir bahçede kurulmuş  masaya bizler, Müjdat Keçeci, başkan yardımcısı İsmail Yılmaz ve Oda genel sekreteri Zeren Gerelioğlu birlikte yerleşirken, önüme serilen masa kağıdında  Ataol Behramoğlu’nun resmini gördüm. Ve yanında bir şiiri yer alıyordu. Diğer arkadaşlara sorduğumda onların önlerindeki  masa kağıtlarında da Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nazım Hikmet gibi şairlerin resimleri ve şiirleri olduğunu öğrendim.

Uzun süren akşam yemeği sohbetimiz sonrasında lokantanın yöneticisi Erdal’la ayaküstü bu şiirli masa kağıtları konusunda kısa bir sohbet yaptık. Başka hangi şairlerin şiirlerinin olduğunu sorduğumda, “Mesela Can Yücel’in şiirleri de var. Balık  ve içkili şiirler ilgimizi çekiyor”dedi. Ben  de onun üzerine Sait Faik’in “Dülger balığının ölümü” öyküsünden bir pasajla öykücüler için de masa kağıtları yapmaya başlamasını önerdim.

Akşam yemeği sonrası keyifle gittiğimiz otelde şiir adının öylesine konulmadığını otelin bütün odalarında şair isimlerinin ve şiirlerinin yer aldığını gördüm. Yoldan geldiğimiz ve yorgun olduğumuz için sadece kendi kaldığım odanın Cengiz Bektaş adını taşıdığını, kapıdada şiirinin yeraldığını görüp, diğer arkadaşların odalarının hangi şairlerin isimlerini taşıdığını öğrenmeden akşam yattım. Ama sabah  ilk işim  onlara hangi şairin odasında kaldıklarını sormak oldu.. Ece Behçet Necatigil, Ahmet Dağlarca odasında kalmış...

Kahvaltı salonuna indiğimde masaların ortasında yeralan çubuklarda renkli kağıtlarda konukların yazdıkları şiirler olduğunu gördüm. Çubukların  altında şiir yazılacak yeni kağıtlar ve bağlanıp asılması için ipler vardı.  “Abi sen de yaz” çağrısı üzerine Latin ozanı Martialez’in İsa’dan  önce 2000 yılında yazdığı kara hiciv iki dizelik dostu Vakerra’ya ithaf ettiği şiirini yazdım: “O suyu kirletmeye kıçın yetmez Vakerra/ Kafanı daldır kafanı...”

Kahvaltı sonrası otel müdürü Tayfun Dindar’a  otelin adını ve şiirli konseptini kimin yarattığını sordum. “Otelimizin sahibi emekli bir edebiyat öğretmeni. Öğretmenlik sohrası iş adamlığı yapmış. Bu oteli açarken de hem adını Şiir Otel olarak koymuş. Hem de şairlerin şiirleriyle bezenmiş bir konsepti kendisi yaratmış.” dedi.

Ben de kahvaltı salonununa bir şiir yazıp astığıımı söylediğimde, “Bir de defterimize  birşeyler yazarsanız sevinirim” dedi.

Onun üzerine toplumun şiirden uzaklaştığı dönemde Şiir Otelin şiiri hatırlatmasının mutluluk verici olduğunu söyleyip, altına da Sunullah Arısoy’un soyut şiirini eikledim: “Uludağ’a çıktım üşüdüm/ Demek güneşe yakın olmak üşümeye engel değil/Nazsıl bildim ama..../ Dışarda yağmur yağıyor herkesler ıslanıyor/ Ben de çoksam sokağa ıslanırım/ Nasıl bildim ama.../ Biri bana ölürsün diyor, ölürümakeyif benim/ Ama ardından ağlarlar, dahadaha anıtlar, yok devenin pabucu/Nasıl bildim ama...”

Durmuş  Yılmaz’ı üzen haberdeki cımbızlama

Geçen hafta Durmuş Yılmaz’la ilgili gazetede yer alan bir haber vardı.  Haberde Merkez yöneticilerinin bağımsızlığının Hükümet’e diklenmesine, efelenmesine  imkan vermediği vurgusu yapılıyordu. Bu onun ağzından yeni dönem yönetimine uyarı gibi sunulmuştu. Tanıdığım Durmuş Beyin üslubu değildi. Durmuş Beyin bir konuşması sonrası soru-cevap bölümünden cımbızlanarak anlam değiştirecek şekilde yansıtıldığını öğrendim. Durmuş Beyle yıllarca Anadolu’da toplantılara katıldığm için onun  MB’nin bağımsızlığı  konusundaki görüşünü yakından biliyorum. O, Merkez Bankası Bağımsızlığının Hükümet tarafından yasal olarak verildiğine ve uyum  içersinde kullanılması gerektiğine inanır. O yüzden  haberde yer alan onu da üzen bu cımbızlanmış ifadeler bana göre onun düşüncelerini hiç bir şekilde yansıtmaz. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar