Bindik bir alamete
Başta Euro Bölgesi olmak üzere küresel düzeyde yaşanan gelişmeler, Türkiye gibi ekonomilerin de gündemini belirliyor. Sermaye hareketlerine olan yüksek düzeyli bağımlılık nedeniyle giderek artan olumsuzlukları görmezden gelmek pek mümkün olmuyor. Hal böyle olunca beklenenden iyi çıkan kasım ayı enflasyon verileri önemsiz bir detay şeklinde algılanıyor. Zira, sermaye hareketlerine ilişkin gelişmelerni, gerek küresel, gerekse ulusal düzeyde tüm değişkenleri etkileyeceği bu aşamadansonra belirsizlik ve kırılganlığın dalgalı bir şekilde artmaya devam edeceği biliniyor; sorunların ağırlaşmasına kayıtsız kalarak günü kurtarmayı başarı sayanların korku ve endişesi büyüyor.
Haftanın ilk yarısında İrlanda'nın kurtarılacağına ilişkin detaylar belliydi, fakat Avrupa Merkez Bankası'nın tavrı belli değildi. Finansal piyasalar tarafından yüklü miktarda tahvil alımına zorlanıyordu. Euro'nun diğer tüm paralara karşı açığa satılarak değer kaybetmesi ve sorunlu üye devletlerin çıkardığı devlet tahvillerinin satış baskısı altında kalması bu anlamda bir mesaj niteliğinde idi. Bu yaklaşım kapsamlı tahvil alımına karşı çıkan Almanya'nın da hareket yeteneğini sınırlayabilirdi. Avrupa Merkez Bankası tahvil almıyorum diyerek piyasa beklentisine karşı çıksa veya Almanya kararlı bir muhalif tavır sergilese Euro ve Euro cinsi tahvil satışlarının artacağı, gelişmelerin kontrolden çıkabileceği yönünde güçlü bir baskı yaratılmıştı. Emtia ve sermaye piyasalarında belli bir düzeltmenin ardından bekleme moduna geçmişti, dikkatler Avrupa Merkez Bankası ve Almanya'nın tavrı üzerine yoğunlaşmıştı. Gerek ortaay çıkacak söylemin, gerekse eylemin önemi büyüktü ve sanki bir yol ayrımına gelinmişti.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı çıktı konuştu: Yeni bir tahvil alım programı olmadığı anlaşıldı, fakat üyelerin tahvil alımını desteklediği vurgusu ile durum geçiştirildi. Fakat konuşma sırasında ve sonrasında Avrupa Merkez Bankası'nın yoğun bir şekilde İrlanda ve Portekiz tahvili aldığı bilgisi yayıldı. Euro cinsi tahviller üzerindeki baskı kısmen azaldı, euro kayıplarını kısmen geri aldı; ABD'den gelen oldukça kötü işsizlik verilernie rağmen emtia ve sermaye piyasaları haftayı yükselişle kapattı. Finansal piyasalardan gelen günü kurtarma baskısının, Avrupa Merkez Bankası ve Almanya'yı şimdilik geri adım atmak veya boyun eğmek zorunda bıraktığı dikkat çekti. Fakat tam bir rahatlama söz konusu olamadı!..
Orta vadede ne Avrupa Merkez Bankası'nın ne de birliği eurodan çıkmakla tehdit eden Almanya'nın finansal piyasalardan gelen ve gelecek baskılara direnmesi pek olası görünmüyor. Zira mevcut koşullarda sorunlu olduğu iddia edilen ekonomilerin hem bütçe açıklarını düşürmeleri ve mali sistemlerini güçlendirmeleri, hem de büyümeleri mümkün değil. Eğer Avrupa Merkez Bankası devreye girmez ve toksik kağıda dönüşme eğilimindeki devlet tahvillerini almaz ise ortalık karışacak; 750 milyar euroluk fon kesinlikle yeterli olmayacak, deflasyonist baskı tüm üyeleri etkisi altına alacak, sistemik risk kademeli olarak büyüyecek. Almanya bankacılık sisteminin sorunlu kredilerindeki olağandışı hızlı artış yolu ile diğer üyelerin yaptığı hataların bedeline yine ortak olacak... Bu saatten sonra Almanya'nın diğer euro bölgesi ülkelerinin yaptığı yanlışlardan kendini soyutlaması pek olası değil, fakat bu gerçeğin Alman kamuoyuna nasıl anlatılacağı ve nasıl sonuçlar üreteceği bilinmiyor...
Bilinen 1990'lı yıllarda Japonya, 2000'lerde ABD'nin düştüğü durumla AB bölgesinin de tanışmak zorunda olduğu, Avrupa Merkez Bankası gereken yoğunlukta tahvil alacak, bankaları ve sorunlu ekonomileri kurtarır iken toksik çöplüğe dönüşerek yıpranacak; deflasyondan kaçarken enflasyonu ehveni-şer olarak görmek durumunda kalacak. Japon Yen'i ve doların ardından euro da "carry trade" parası olmak durumunda kalacak, sermaye hareketleri azgınlaşıp yıkıcı hale geldikçe kur savaşları şeklindeki korumacılık yeni boyutlara yelken açacak. Küresel sorunlar biçim değiştirerek ağırlaşacak, geçmişin gelişmiş ekonomileri büyümeyi de, şeffaflığı da tümüyle unutmak zorunda kalacak; ekonomi cephesindeki olumsuzluklar sosyal ve siyasi gelişmeleri de aynı yönde etkileyecek, güven bunalımı dalgalı bir şekilde derinleşecek. Fakat finansal piyasalar kısa vadeye odaklanarak bir süre daha bunları görmezden gelmeye devam edecek.
Günü kurtarmak uğruna merkez bankalarının hoyratça yıpranmasına göz yuman ve basiretsizliği gizlemek uğruna sorunların ağırlaşmasına göz yumanlar büyük bir felakete koştuğunu bilmeli! Çok daha yüksekten düşmenin daha alçaktan düşmekle aynı şey olmadığını düşünmeli! Enflasyon yükselmeye başladığında neler yaşanacağını hesaba katmalı!..
2006 yılı Mayıs ayında küresel piyasalarda yaşanan dalgalanma 2008 ve sonrasında hissedilen kredi krizinin öncüsü, haercisi idi, bu uyarıdan ders alınmadı ve büyük sıkıntı yaşandı. Bugün yaşanan gelişme ve yönlendirmelere bakılır ise kredi krizinden hiç ders alınmamış ve daha büyük ve yıkıcı yeni sarsıntıların yaşanması için ne gerekirse yapılıyor. 1990'larda Japonya'daki parasal genişleme Asya ve Rusya krizlerinin, 2000'lerde ABD'deki son kredi krizinin sebebi oldu. Şimdi Japonya, ABD ve AB Merkez bankalarının yeni ufuklara yelken açan parasal genişlemesinin nasıl bir sıkıntı yaratacağını düşünmek bile hayal sınırlarını zorluyor... Uyuşturucu müptelaları gibi krizden kaçarak krize koşuyoruz!..