Bilmediklerini hesaba katmayanlara güvenmeyin!
Geçtiğimiz hafta genelinde küresel düzeyde yaşananlar çelişkili bir görüntü sergiledi, finansal piyasalar olumsuz baskılar altında bunalmasına rağmen küresel düzeyde Yunanistan'ın durumunu gündemin üst sırasına yerleştirdi. AB'nin siyasileri giderek yoğunlaşan baskı altında ne yapacağını şaşırdı. Gelişmeler mevcut yapının batırılamayacak kadar büyük kurumlar konusunda yeni bir açılımda bulunamayacağı gerçeğini açığa çıkardı. Görünen o ki sermaye kesimi ile geniş seçmen kesimleri arasındaki çıkar çatışması büyüyecek, sorunlar ağırlaşırken dengesizlikler artacak bu süreç öncelikle merkez bankaları ile siyaset kurumunu yıpratarak istikrarsızlığı derinleştirecek; G-7'ler bu eğilimleri terse çeviremeyecek, güçlü olan kesimleri karşısına alamayacak ve zournul değişim sancılı bir şekilde hızlanacak.
Dikkat ederseniz Yunanistan'daki sorunun ne ölçüde ciddi olduğu tartışılmıyor, sadece AB'nin söz konusu ülkeyi kurtarmak adına gereken desteği verip vermeyeceği üzerinde yoğunlaşılıyor; AB'nin görece güçlü ve inisiyatif kullanabilme yeteneği olan ülkeleri üzerinde giderek artan bir baskı kuruluyor ve hareket yeteneği daraltılıyor. Daha önce şefaflık konusunda çok sabıkası olan Yunanistan'ın bu kez durumunu neden gizlemeye çalışmadığı veya neden günü kurtaracak desteğin kapalı kapılar ardında halledilmediği sorgulanmıyor. Sanki küresel sermaye, AB ekonomilerini en zayıf oldukları dönemde köşeye sıkıştırmış ve istediklerini almaya ve yaptırmaya çalışıyor!..
Evet Yunanistan çok sorunlu ve gereken müdahale yapılmaz ise bu durum Doğu Avrupa ve başta Kıbrıs olmak üzere Akdeniz çanağını da etkileyecek, sermaye kesiminin yeni dünya düzeni hesapları bozulacak. Böyle olmaması için AB yetkililerinin devreye girmesi, kendi namlarına yaptıkları bazı hesaplardan vazgeçmesi isteniyor. AB ise kendi tercihleri ne yönde olursa olsun en büyük faturanın kendilerine çıkacağını grüyor, fakat bu açmazdan çıkmanın bir yolunu bulamıyor. AB, Yunanistan ve bağlı risklerin son alıcısı olmak zorunda bırakılıyor. İstenen desteği verseler de vermeseler de mali sistemleri yıpranacak, verilmiş garantiler nedeniyle bütçe açığı büyüyecek ve tüm fatura er veya geç seçmenlere yansıtılacak. Yıpranmayı zamana yaymak adına öncelikle Avrupa Merkez Bankası ve Euro itibar kaybetmeye başlayacak, işsizlik ve enflasyonun birlikte arttığı durgunluk kronikleşecek. Peki AB Yunanistan'ın durumuna düşünce onları kim kurtaracak?
Yunanistan'ın hazırladığı orta vadeli plan gerçekçi değil. 2009'da yüzde 12.7'ye ulaşan bütçe açığının gayri safi milli hasılaya oranını 2012'de yüzde 3'e düşürebilmeleri bugünün küresel koşullarında nerede ise imkânsız. Zira çok büyük yatırım yaptıkları turizm ve taşımacılık sektörü de Doğu Avrupa'da işlerin büyük bir süratle düzelmesi beklenmiyor. Söz konusu riskleri devralacak bir yabancı yatırım potansiyeli de ufukta görünmüyor. Getirilerin azalıyor olması bu sonuçta etkili oluyor; zaten aksi olsaydı borç servisinde sorun yaşanması söz konusu olamazdı. Koşullar Yunanistan'da kamu dengesinin ve mali sektörün gelir azalması nedeniyle çok ciddi bir sorun yaşadığına işaret ediyor. Sorunları hızla artan Yunan bankalarını, yeni program nedeniyle Yunan hükümeti kurtarmayacak ise kim kurtaracak? Yunan mali sektöründe bir yaprak dökümü yaşanacak, kapsamlı bir konsolidasyon söz konusu olacak ise ekonomi nasıl canlanacak da bütçe açığı hızla daralacak? Artık batırılamayacak kadar büyük bankaları kurtarmak için büyüklüğüne ve yaptığı yanlışların faturasına bakmaksızın başka ülke bankalarını da kurtarmak mı gerekiyor? Yanlışları ve hukuksuzluğu desteklemenin adı ne zamandanberi dayanışma oldu?..
Görünen o ki AB ekonomisi daralacak. 1980 sonrası dönemde yaptıkları hataların, maliyeti düşünmeksizin hedefe odaklanma ve sorunları küçük iken çözmeyi ihmal etmenin bedeli çok ağır olacak. Daha yüksek standartta bir yaşam hayal ederken, akla bile getirilmeyen ölçüde düşük bir yaşam standardını kabullenmek ve alışmak kolay olmayacak. Mevcut yapı ile seçmen arasındaki güvensizlik büyüyecek, hiçbir şey eskisi gibi olamayacak. Bu durum ihracatının yarıdan fazlasını AB'ye yapan ülkemizi de aynı yönde etkileyecek.
1970'li yıllar sonrasında küreselleşme adı altında devreye sokulan kuralsızlık seçmenlerle sermaye kesimi arasındaki uzlaşmanın sinsice bozulmasına ve devletin sermayeden yana taraf olmasına yol açtı. Bu süreçte yapısal sorunlar oluştu ve ağırlaştı, dengesizlikler büyüdü, belirsizlik ve kırılganlık arttı. Böyle devam edemeyeceği anlaşıldı. Yeni bir uzlaşı için sermaye kesiminin belirleyici olmaktan, devletin seçmene yakınlaşması ve bir daha uzaklaşmaması gerekiyor. Bu kolay olmayacak, tarih kendini tekrarlayacak; kamulaştırma, parasal genişleme ve korumacılık kademeli olarak geri dönecek. Bu değişim oldukça sancılı olacak ve ne kadar süreceği tahmin edilemeyecek, en güçlüler dahil kimsenin evdeki hesabı çarşıya uymayacak. Azdırılan zaafların aklın emrine girmesi kolay olmayacak...
Yunanistan'ın bugün tartışılan durumu buzdağının görünen kısmıntan ibaret; yaşanacak belirsizlik ve kırılanlığı algılayabilmek için görünmeyen kısmı teşkil eden bilmediklerimizi dikkate almak hayati önem taşıyor. Finansal piyasaları yönlendiren sermayenin devleti kontrol etmesi ve seçmenleri çaresizliğe sürüklemesi demokrasi ve serbest piyasanın ancak çok yozlaşmış bir şeklinin sonucu olabilir.
Bu koşullarda riskten kaçınıp savunmada kalmak alternatifler arasında en düşük maliyetli olanıdır. Sahip olduğunuz maddi-manevi değerlerin en azından bir kısmını koruyabilmenin başka bir yolu kalmamıştır...