Bilineni anlatmak yönetmek midir?
ANKARA'DAN/Taylan ERTEN "Ekonomi yönetimi" çok ciddi bir kavram. Adı üstünde; ekonomi gibi çok karmaşık, çok problemli, çok bileşenli, çok aktörlü, çok bilinenli, çok bilinmezli, çok çıkarlı, çok çatışmalı, çok çelişkili, çok beklentili, çok etkenli, çok süreçli, çok dinamikli bir "alt yapıyı" mümkün olduğunca doğru ve güvenli "yönetmekle" ilgili. Ve, şüphesiz hiç kimse, hiçbir siyasi iktidar, hiçbir tekno-bürokratik "üst yapı" ve onun yetkili mensupları için kolay iş değil. Hele Türkiye'de... Türkiye'nin ve dünyanın bu zamanında ekonomi yönetimi: Gündeme hakimiyet, problemlere derin vukuf; doğru, sağlam ve isabetli teşhis becerisi ve kapasitesi; kurumlar arasında etkin ve işleyen bir koordinasyon; problemleri açık ve net ortaya koyma cesareti ve kamuoyuna sadece bilinen problemleri tekrarlayan değil, tanımlanmış problemleri çözen fikirleri, politikaları ve uygulama planlarını anlatabilen bir "çap" ve derinlik gerektiriyor. Bakalım etrafımıza: Var mı bu nitelikte bir ekonomi yönetimi; varsa nerede? Bu sorunun, ekonomi kamuoyunda özellikle bugünlerde hemen hemen tüm zihinleri işgal ettiğini bilmek için uzun araştırmalara ihtiyaç yok. Bakınız etrafınıza: Dünyada ucu açık ve kontrolsüz ilerleyen bir kriz yaşanıyor. Bu kriz görünür ve görünmez etkileriyle, Türkiye ekonomisinin "iliklerine" doğru işliyor. Üzerine ekonominin kronik "iç" meselelerini de ekleyin, ne hissediyorsunuz? Peki ne bekliyorsunuz? Ekonomideki bütün olumsuzlukları, problemleri "siyasi belirsizlik" gibi bir "bahane torbasına" doldurup her gün bunu tekrarlayan bir ekonomi yönetimi mi; yoksa, teşhisleri, planlanmış tedavi tedbirleri ve eylemleriyle ekonomiye, ülkeye "güven duygusu", çözüm umudu ve cesareti aşılayacak bir ekonomi yönetimi mi? Sorun kendinize: Bugün hangisi mevcut; ilki mi ikincisi mi? Çözümün yoksa... Bir kere şunu kuvvetle vurgulayalım: Bu günlerde şöyle bir "jargon" çok moda: "Ekonomide işler yolundaydı, AKP hakkındaki kapatılma davasıyla başlayan siyasi belirsizlik her şeyi bozdu." Bu, ekonomide gelinen duruma "siyasi taraflılıkla" bakanların "üfürmesinden" başka bir şey değil. Ekonomi "objektif fikir dürüstlüğü" gerektirir. Ancak, bu "haslete" sahip olanlar yaşanan olguları gerçek içeriğiyle kavrayabilir. Türkiye ekonomisindeki "bozulma" iddia edilen sebeplerle başlamadı. Çok gerilere gitmeye gerek yok. Bir belirsizlik varsa, ekonominin yatırım, üretim, istihdam vb. çözümlenmemiş kronik yapısal meseleleri zaten mevcuttu. Bunu bir tarafa koyalım. Sadece, para ve sermaye piyasalarındaki olumsuz sinyallerin ne zaman "çakmaya" başladığına bakalım: Ekonomi yönetiminin hiçbir tedbir almadığı "depresif" sürecin, kapatma davasıyla, şununla bununla doğrudan ilgisi olmadığını görelim! Bugün düğüm şu: Elinde "çözümün" yoksa, siyasi belirsizlik gibi "belirsiz" ve herkesin "kendi meşrebine" göre kullanacağı bahaneler ancak seni avutur, kandırır. Aynen böyle oluyor: Cari açık rekora gidiyor. Şişirme büyüme hızı gittikçe düşüyor. Enflasyon kontrolden çıkıyor. Kamu varlıklarını sata sata tüketmişsin, oradan fazla umut yok. İşsizlik diz boyuna çıkmış. Ekonomik gücünü, "iradeni" pazara çıkarmışsın; şirketlerin, bankaların, limanların birer birer yabancıların eline geçmiş. Sıra KOBİ'lerine kadar gelmiş. Kılını kıpırdatmıyorsun. Sadece seyrediyorsun. Üstelik teşvik ediyorsun. Sonra "siyasi belirsizlik çıktı ekonomi bozuldu diyorsun. Kim inanır böyle ekonomi yönetimine?