Bilimsiz gelişme imkansız
Ülkemizin büyümesini, kalkınmasını, gelişmesini istiyoruz. İnsanlarımızın çağdaş yaşam düzeyinde yaşamasını istiyoruz. Herkese iş ve aş istiyoruz.
Bunlar ancak talebi olan mal ve hizmetleri dünya kalitesinde, dünya fiyatı ile üretmekle mümkün olabiliyor. Talebi olan malı dünya kalitesinde dünya fiyatı ile üretebilmek için araştırmaya, geliştirmeye ihtiyacımız var.
Araştırma, geliştirme ise bilime dayanıyor. Bilim demek aklı kullanmak demek, eğitim demek.
Bilim Akademisi Başkanı Profesör Ali Alpar, Ayşe Arman ile söyleşisinde, “Bilimsiz gelişme imkansız” dedi. Ali Alpar’ın anlatımına göre,“Bilimin çok basit bir tanımı var: Bilim, sağduyu demektir! O sağduyuyu dışlamak, bir şeyi denemeden, insanlığın tecrübelerine bakmadan, körü körüne bir yerde yazanların ya da birilerinin yorumlarının ya da bir hoca efendinin söylediklerinin peşinden gitmektir.
Dünyada bunu yapan bütün topluluklar gelişemiyor. Tecrübeyle, deneyle, sağduyuyla hareket etmek lazım.
Bu arada Evrim Teorisi’ni reddetmek, tüm bunlara sırt çevirmek demek...
Okullarda müfredat konusundaki düzenlemeler Türkiye’de eğitimin yıllardır geriye gitmesinin bir parçası. Ama son 10 yıl içerisinde, bu geriye gidiş çok daha hızlandı.
Fen liselerine baktığınız zaman ki Türkiye’nin en iyi öğrencilerinin gittiği liseler bunlar. Bu liselerin müfredatını, 1960’ların sonundaki ilk fen liseleriyle karşılaştırdığımızda, biyoloji müfredatı yarı yarıya azalmış. Yarısı atılmış yani! O yarıda da evrim var, kalıtım var...
Siz, bir de düz liselerin halini düşünün. Dünyanın her tarafında insanlar gençlerine ellerinden geldiği kadar iyi eğitim vermek ister. Biz ne yapıyoruz? Ezberi öğretiyoruz.
Dahası, artık büyük bir kavram karmaşası yaşatıyoruz. Biyoloji derslerinde, fizik dersinde, yerli yersiz, milli değerlerimiz ve din ahlak kültürü dersleri okutuyoruz. Bu derslerin içinde okutuyoruz. Bunların birbirinden ayrı şeyler olduğunu bile öğrencilere sunmuyoruz.
Bilim dediğimiz şey, deney ve gözleme tabidir. Bilim, hiçbir şeyin peşinen doğru olduğunu iddia etmez. İdeolojinin ve dinin tersine, bir şeylerin yanlış olabileceğini kabul eder ve kendisini sürekli teste tabi tutar. Dahası dünyanın her tarafında, bağımsız olarak birçok bilim insanı, aynı hipotezin, doğru mu, yanlış mı olduğunu aynı deneylerle, defalarca sınar. Sınadıktan sonra, bu bir “teori” haline gelir...
Bilimdeki teori, günlük hayattaki gibi spekülasyona açık bir şey değil. Defalarca deneylerle ve gözlemlerle sınanmış, kanıtlanmış bir şey...
Bizim Sağlık Bakanlığımız, artık antibiyotikleri eczanelerde reçeteli satıyor. Neden? Çünkü bakteriler ve mikroplar, antibiyotiklere karşı direnç kazandı. Nereden biliyoruz? Kendimizden. Ne demek direnç kazanmak? Bakteri evrim geçirmiş! 20 yıl önce mikropların yapısı başka türlüyken, o antibiyotik işe yarıyordu, şimdi yaramıyor...
Mikroplar, 20 dakikada bir bölünüyorlar ve bir gün içinde 20 bin nesil geçiyor. Bu değişim de mikroskop altında görülebiliyor. Sonuçlarını da biz yaşıyoruz zaten. 10 yıl önce aldığım antibiyotik aynı hastalıkta artık işe yaramıyor. Sağlık Bakanlığı da bu sonucu gördüğü için, antibiyotiği artık reçeteyle sattırıyor.
Ama insan evrimi, milyonlarca yıl sürüyor ve gözle görülmüyor. Evrimin, kendi din yorumlarına karşı olduğunu düşünenler var.
Onların din yorumuna karşı olabilir, ama her din yorumuna karşı değil. Mesela Papa bile, evrimin pekâlâ dini inançla bağdaşır ve kabul edilebilir bir şey olduğunu söyledi. Ama Amerika’daki kökten dinci birtakım Protestan mezhepleri hâlâ okul müfredatlarından evrimin çıkarılması için çalışıyor. Gerekçeleri “inancımızla çelişiyor olması...”
Böylece “akıl” kullanılmaz oluyor.
Akıl iyi bir şey. İnsana zorluklar da getiriyor, ama aklımızı kullanarak bilim yapıyoruz, sanat yapıyoruz, aklımızı kullanarak gelişiyoruz. Medeniyetler böyle oluşuyor.
Bunu yapmayan bir toplum, çocuklarına, aklını kullanmak yerine, biat etmeyi öğretiyor. O zaman da üretken, verimli, dinamik bir toplum olamıyorsunuz. Hiçbir şeyi sorgulamayan bir topluma dönüşüyorsunuz...”
Bunlar Ali Alpar’ın anlattıkları.
Aynı konuda Mehmet Y. Yılmaz, şunları söylüyor: “Batı’nın bugünkü gelişmişlik seviyesine ulaşması ve öteki ülkelere ekonomik açıdan büyük fark yaratmasının önemli nedenlerinden biri de eğitimin dini temellerden kurtarılıp akla ve bilime dayanan temeller üzerinde geliştirilmesiydi.
Bugünün Türkiye’sini, diğer Müslüman ülkelerden daha iyi bir konuma getiren şey de Cumhuriyet projesinin eğitime böyle yaklaşmasıydı.
Bakanlık, fen liselerine gelecek yıl sadece 67 milyon lira harcayacak, 2019 yatırım programında ise fen liselerine hiç bütçe ayrılmamış.
Türkiye’nin orta gelir tuzağından kurtulması için yapması gerekenler belli:
Öngörülebilir bir hukuk düzeni olacak, ülke genel olarak özgürleşecek ve Türkiye teknoloji üretip satabilen bir ülke olacak.
Bunları başaramazsak, Türkiye’nin yeni sanayi devrimini de ıskalayacağı bir gerçek olarak önümüzde duruyor.
Türkiye’de fen ve matematik eğitiminin yerlerde süründüğünü, çocuklara bırakın bir yabancı dili, kendi dillerini bile doğru dürüst öğretemediğimizi uluslararası araştırmalar bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.”
Mehmet Y.Yılmaz soruyor: “Bir yandan üniversiteler, bilimsel özgürlüğün olmadığı yüksek liselere dönüştürülürken, diğer yandan da fen ve matematik eğitiminden vazgeçilirse Türkiye teknolojiyi kimlerle geliştirip yeniden üretir hale gelebilecek?”