Bilim hayalgücünü tetiklendiğinde…

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Gökbilimciler, uzayda bugüne kadarki en büyük radyasyon patlamasını keşfettiklerini söylüyorlar. Bütün evreni aydınlattığı düşünülen gama-ışın patlamasının yaydığı ışığın dünyamıza varması yaklaşık 4 milyar yıl almış.

Buradan şunu çıkarabilir miyiz? Dünyanın 4 milyar yıl önceki görüntüleri de uzayda bir yerlerde dolaşmakta?!

İlk paragraf, dünyaca ünlü Science dergisinde yayınlanan bir makaleden. Uzmanlar, gama-ışın patlamasının bulgularına bu yıl başlarında uzaydaki teleskoplar vasıtasıyla ulaştıklarını belirtiyorlar. Uzayın derinliklerinde kendi içine çökerek ölen bir yıldızdan geriye bir kara delik ve bütün evrene yayılan bu ışık patlaması kalmış.

Ölen yıldızın, Güneş’ten yaklaşık 20-30 kat daha büyük olduğu düşünülüyormuş.

Bildiğimiz üzere, evrende hiçbir şey kaybolmuyor en kötü ihtimâl başka bir şeye dönüşerek var olmaya devam ediyor. Görüntüler de öyle. Sesler de aynı şekilde. 4 milyar yıl önce gerçekleşen bir patlamanın ışığını yakalayan teleskoplar yapabildiysek uzayda başıboş dolaşan görüntüleri ve sesleri algılayabilen aletler icat etmemizin tarihi de çok uzaklarda olmasa gerek!

Düşünün! Bırakın dünyanın tarihini değiştirecek gerçeklere tanık olmayı... Kaybettiğiniz sevdiklerinizi, onlarla geçirdiğiniz o güzel, mutlu günleri bir film gibi seyredebilmek, muhteşem, çok heyecan verici bir duygu değil mi?

Şimdiden o görüntüleri yakın tarihli de olsa yakalayabiliyoruz zaten. Canlı yayınlarda fark ediyorsunuzdur. Spiker konuşur, bitirir, karşıdaki ise bir süre daha dinleyerek bekler, çünkü uyduya çıkıp inen görüntü ve ses, birkaç saniye gecikme ile ulaşmaktadır. İnternet’ten herhangi bir şey izlediğinizde de öyle. Aynı yayın televizyonda da varsa, orada gol olur, internetten 6-7 saniye sonra o ânı izleyebilirsiniz...

Daha teknoloji böyle gelişmemişti. Çocukluk yıllarımızda öğretmişlerdi; gökgürültülü ve şimşekli bir gökyüzünde onları taşıyan bulutların ne kadar uzakta bulunduğunu çok basit bir yöntemle tespit etmek mümkündü: Şimşeği gördükten sonra (ışığın hızı saniyede 300 bin kilometre olduğundan hemen şimşek çakımını fark ediyoruz) gökgürültüsünü duymamıza kadar geçen zamanı hesapladığımızda, örneğin 4 saniye, (sesin hızı saniyede ortalama 343 metre) hemen “yağmur yüklü bulutlar bin 360 metre uzaktalar,” demek mümkündü...

Şimdi sıra geçmişte kalan o sesleri duymaya, görüntüleri izlemeye gelmedi mi? Hayal edelim, gizli kalmış cinayetler, büyük savaşlar, büyük ihanetler her şey, her şey ortaya çıkacak...

Ben, 4 milyar yıl demiyorum, 10-15 yıl öncesi bile yetebilir. Annemi tekrar görebilmek, ona sarıldığım bir ânı yeniden yaşayabilmek... Hayır duasını yeniden işitebilmek... Videolara,ses bandlarına, CD’lere, DVD’lere muhtaç kalmadan, bir teleskobu uzayda bir yerlere çevirip oradan görebilmek ve dinleyebilmek...

Konu, hayal gücünü etkileyen, tetikleyen enginlikte... Bir köşe yazısının sınırlı vuruş sayısını aşan, cilt cilt romanlara ulaşabilen varsayımlarla dolu olabilecek niteliğe sahip... Bu nedenle ben, burada anlatmayı kesip sevgili okuyucularımın hayal güçlerine bırakmak istiyorum bundan sonrasını. Benimle de paylaşırlarsa hayallerini mutlu olurum..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar