Bilim Evi: Düşüncelerin özgürce tartışılabildiği sıra dışı sığınak

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR [email protected]

 

 

Geçen hafta sonunu olağanüstü bir buluşmada yer almak amacıyla Nevşehir'de geçirdik. Prof. Dr. Nesrin Emekli, Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi'ndeki görev süresi tamamlanırken de emeğini sürdürüyor, doğduğu topraklarda bir köy akademisi kurmak amacıyla harekete geçiyor. Aileye ait evlerden birini hür bilim amaçlı toplantılar ve çalışmalar düzenleyebilmek amacıyla eşinin de desteğiyle restore ettiriyorlar. O bölgenin mimarisine tamamen sadık kalınarak ve doğal olarak büyük emekler harcanarak restore edilen ev, 12 odalı (16 yataklı), küçük toplantı salonları bulunan Bilim Evi'ne (Academic House) dönüşüyor. Odaların her birine aile büyüklerinden birinin adı verilmiş, konfor olarak beş yıldızlı otelin konforunda, ama tarz olarak bir butik otel olarak planlanmış. Evin bodrumunda bu bölgede sık rastlanan, açması çok zahmetli yer altı koridorları bile bulunmakta. Bilim Evi gelecek yıl ilkbaharda açılacak. Prof. Emekli onu Bilim Evi'ne götüren düşünceyi şöyle anlatıyor: "Bu köy kültür yönünden, daha doğrusu kültür mirasımız yönünden çok güzel özellikler taşıyor. Belki binyıllarca ayakta durmuş tarihi evler var, evlerin dışında, yer altı şehri kısmen turizme açılmış. Fakat burada kültür mirasımız yönünden yapılması gereken çok iş var. Ülkemizin bilim ve kültür insanlarının buraya gelerek bu kültür mirasına benimle gibi ortak çıkacağını düşünüyorum. Özellikle siyasi iradenin bu kültür mirasına sahip çıkmasını istiyorum. Dolayısıyla bilim ve kültür insanları bu köyü bu noktada daha ileriye götürecektir diye düşündüm".

Amaç köyü bilim ve sanat gözüyle algılatabilmek
Emekli çifti misafirlerini kusursuz ağırlamak için her şeyi, en ince detayına kadar eksiksiz yerine getirmeye çalışmışlar. Öğrencilere, gençlere ders vermek, bilimi anlatmak, bilimsel araştırma yürütmek, laboratuar çalışmaları yapmak emeklilikle kesilse bile, Prof. Emekli içindeki eğitim aşkını hiç yitirmemiş. Kurdukları Bilim Evi'nde 20 kişilik küçük çalıştaylar yapılırken, bilim ve sanat insanlarının "köy kavramını" kendi gözleriyle değerlendireceklerine ve hep birlikte "geleceğe bir yatırım" yapılmış olacağına inanıyorlar. Bu ilk buluşmanın amacı ise, ana akım bilimin dışında kalmayı başarmış, daha doğrusu daha fazlasının da mümkün olduğunun farkına varmış Prof. Dr. Ahmet Aydın başta olmak üzere, bir avuç bilim insanını bir araya getirmekti. O nedenle bu buluşma uzun süreden beri birbirini görmemiş aile bireylerinin ilk karşılaşmalarının heyecanını taşıyordu. İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü'nden arkadaşlarımız, tıbbi cihaz üretiminin önde gelen kuruluşu İncekaralar AŞ'den İskender Efe ve biyokimya uzmanı Nezih Hekim de eşleriyle birlikte, ailenin bireyleri arasındaydı. Özellikle bilim felsefesi, beslenme ve gıdanın endüstrileşmesi çerçevesinde gelişen sohbetler gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürdü.

Daha önce de sık sık söz ettim, bilim günümüzde sadece ana akımlardan oluşmakta, bunlara Ortodoks tıp adı verilmekte. Bilmem Umberto Eco'nun Gülün Adı adlı romanını okudunuz mu? Ortaçağ Avrupa'sında bir manastırdaki cinayetleri araştırmak için görevlendirilen keşişin, kilisenin kendini koruyabilmek amacıyla suçsuz insanları nasıl büyücülükle itham edip yakabileceğini anlatır; yani kilise her şey, bilimle uğraşanlar ise sapkınlardır (heretik).

Ana akıma karşı yeni bir nüve
Bu dönem Avrupa aydınlanma hareketinin öncesidir. Lakin benim anladığım sonrasında da işler beklendiği gibi gitmez. Aradan geçen zamanda, kilise kendini korur, ancak bilim bu kez Batı akademisinin kontrolüne geçer. Batı akademisi, özellikle İkinci Dünya Savaşı Sonrası'nda yeni ana akımı oluşturur. Üstelik daha fazlası olur, endüstrileşme döneminde akademi ve endüstri işbirliğine giderler. Bu işbirliği başlangıçta endüstrideki gelişmelerin akademik bakış açısıyla onaylanması amacıyla kurulur. Örneğin margarin mi geliştirildi, bozulma özelliği olmayan bu yağın "yenilebilirlik onayı" akademiden geçer. İlişki bu düzeyde de kalmaz, endüstri düzenleyici otoriteyi kontrol altına almak amacıyla akademiyle olan ilişkilerini kendi beklentileri doğrultusunda geliştirir. Bugüne gelindiğinde Amerikan FDA, Avrupa EFSA gibi kurumlar artık tamamen endüstrinin danışmanlarının ya da bizatihi eski yöneticilerinin yönetimindedir. Biyoloji ve tıpla ilişkili bilimlerde, Batı akademisinin ana akım söyleminin dışında kalanlar, yani sütün ve yoğurdun ekşime özelliğinin olmamasının sakıncalı olduğunu söyleyenler, 45 günde tavuk yetiştirilemeyeceğini anlatanlar artık yeni sapkınlardır. İşte benim gözümde Bilim Evi "siz ne diyorsunuz" sorusunun özgürce sorulabildiği ortamdır. Burada kolesterolün rolünü, tıbbi tedavilerin geçerliliğini özgürce tartışabilirsiniz. Aşırı ilaç kullanıldığından bahsettiğinizde ya da kanserin eski özelliğini yitirdiğini anlattığınızda kimse sizi sapmış olmakla suçlamaz. Burası aynı zamanda bir nüvedir, "mevcut aynı veriler ışığında" bilimin bugünkü ana akımdan farklı yorumlanabileceğine inananların oluşturabileceği yeni nüve.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar