Bilgiye erişimi kısıtlamak kalkınmaya pranga vurmaktır
2015’te 193 ülke lideri yoksulluğu sona erdirmek, iklim değişikliği ile mücadele etmek ve adaletsizliklere karşı durmak için bir araya geldi ve dünyanın ve insanların geleceğini belirleyecek bir planı kabul etti. 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi olarak adlandırılan bu plan, insan ve gezegen için daha iyi bir gelecek inşa edilmesi üzerine oluşturuldu.
Bu gündemin kabul edilmesinden 24 yıl önce; 1991’de ise, Windhoek Bildirisi hayata geçirildi. Afrikalı gazeteciler tarafından kaleme alınan bildiri, demokrasinin yaşaması için basın özgürlüğünün gerekliliğini savunuyor.
Birleşmiş Millerler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un ifade ettiği gibi; insan haklarının korunması, demokratik toplumların oluşması ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması bilgiye kesintisiz erişime bağlı. Yani basın özgürlüğüne...
İfade özgürlüğünü kısıtlamanın, kalkınmaya da pranga vurmak anlamına geldiğini söylüyor Ban ve “İfade özgürlüğü olmayan insanlar daha az özgür ve daha güçsüz oluyor ve ancak bu özgürlük sayesinde insan onuruna yakışır ve fırsat eşitliğine sahip bir dünya için birlikte çalışabiliriz” diyor.
Basın özgürlüğü ve bilginin serbest dolaşımı sadece halkı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri konusunda bilgilendirmek için değil, aynı zamanda liderlerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri hakkında verdikleri taahhütleri yerine getirip getirmediklerini halkın anlaması açısından da yaşamsal öneme sahip. Oysa bugün dünyanın dört bir yanında gazetecilerin işlerini yapmaları farklı yöntemlerle engelleniyor.
İsveç temelli Civil Rights Defenders (CRD) herkesin medeni ve siyasi haklara sahip olduğu demokratik toplum yapısını savunuyor. Bu kapsamda dünyanın birçok ülkesinde insan hakları savunucuları ile birlikte çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta Saraybosna’da gerçekleşen 1. Bölgesel Gazeteciler Günü’nde; Bosna-Hersek, Sırbistan, Makedonya, Yunanistan, Arnavutluk, Macaristan, ABD, İngiltere’den gelen gazeteci ve insan hakları aktivistleri ifade özgürlüğü ve medyanın dünyadaki durumunu masaya yatırdılar.
Her yerde benzer baskılar var
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatović’in toplantıya ilettiği yazılı mesajda belirttiği gibi, bugün dünyanın birçok ülkesinde gazetecilere yönelik “saldırılar” yükselişe geçmiş durumda; fakat hem basının hem de demokrasilerin geleceği açısından hükümetlerin, uluslararası organizasyonların, gazetecilerin ve sivil toplumun bu saldırılara nasıl cevap verdiği büyük önem taşıyor.
Civil Rights Defenders (CRD) Yönetim Kurulu Başkanı Benedicte Berner de, bu tür baskıların sadece otoriter rejimlerde olmadığını, Fransa dahil, bir çok ülkede yaşandığına dikkat çekiyor.
İnovasyon ile çözüm üretmek
Civil Rights Defenders (CRD) Yönetim Kurulu Başkanı Benedicte Berner aynı zamanda inovasyonla yakından ilgilenen bir isim. “Innovation Campus for High Schools” (Liseler İçin İnovasyon Kampüsü) kurucularından olan Berner, Paris Siyasal Araştırmalar Enstitüsü'nde medya, demokrasi ve kalkınma eğitimi veriyor.
İnovasyon, iş dünyasında olduğu kadar, toplumsal fayda yaratma açısından da çok önemli bir rol üstleniyor. İnsan hakları alanında çözüm üretmek de bunların arasında. Civil Rights Defenders’ın 2013’te başlattığı Natalia Projesi etkili bir inovasyon örneği. Natalia, bir alarm sistemi. Kişinin koluna taktığı elektronik bir bileklik vasıtasıyla çalışıyor ve risk altındaki insan hakları savunucularını saldırılardan korumayı amaçlıyor. Bir saldırı söz konusu olduğunda, kişi bilekliği basit bir hareketle çekerek sistemi devreye sokabiliyor. Kişinin bulunduğu konum GPS yardımıyla CRD’nin Stockholm’deki merkezinin cep telefonu ağına iletiliyor.
Gazetecilikte yeni arayışlar
Dijitalleşme, küresel ısınma, tükenen kaynaklar, göç, yaşlanan nüfuslar, toplumsal cinsiyet eşitliği... Dünyanın geldiği noktada mücadele edilmesi gereken çok fazla konu var. Bu konuların hiçbirini tek başına çözüme ulaştırmamız mümkün değil. Bu nedenle, yaşadığımız sorunları çağımızın sunduğu fırsatları kullanarak aşmak, ortak bir akıl geliştirip sürdürülebilir çözümler üretmek zorundayız. İş dünyası yeni iş yapış modelleri oluştururken, medyanın da yeni yollar arayışında olmaması düşünülemez.
Civil Rights Defenders toplantısının workshoplarından birini oluşturan veri gazeteciliği de bu arayışın en etkili örneklerinden birisi.
The Guardian Veri Ekibi, veri gazeteciliğini şöyle tanımlıyor:” Veriden beslenen, yaptığı haberlerde veriden yola çıkan ve haberin omurgası olarak veriyi kullanan gazetecilik türüne veri gazeteciliği adı veriliyor.”
Dijitalleşen dünya nedeniyle toplanan verinin hacmi hızla artıyor. Veri gazetecisinin bu veriyi açığa çıkarması, gerektiğinde veriyi birincil kaynaklardan toplaması, veriye dair sorunları tespit etmesi, temizlemesi, düzenlemesi; yani özetle 5N1K kapsamıda sorguya çekmesi gerekiyor.
Yine The Guardian’a göre veri gazeteciliğinin, “konvansiyonel” gazeteciliğe nazaran bazı avantajları mevcut. Bunlar nedir diye bakacak olursak;
* “Ampirik veri sağlar: İspatlanabilir, mukayese edilebilir sayısal veriler sayesinde olaylar hakkında daha somut analizler yapmak mümkün olabilir.
* Büyük resmi görmemize yardımcı olur: Toplumsal trendler, dar bir çerçeveden, spesifik insan hikâyeleri ve tekil vakalar üzerinden okunamayacak kadar karışık ve/veya derine gömülmüş değişimleri, yönelimleri fark etmemizi, görmemizi, anlamamızı sağlar.
* Kalitatif veri ile birlikte kullanıldığında ortaya bütünsel bir hikâye çıkar: Veriye dayalı büyük resim analizine eklenecek anekdotlar ve münferit hikâyelere yakından bakış, kompleks vakaları hem yukarıdan geniş ölçekte hem de yakından, detayına inerek algılamamızı sağlar.”