Bildiklerimiz kırılganlığın artmasını önleyemiyor...

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

 

 

Küresel düzeyde belirsizlik ve kırılganlık artarken, ülkemizde beklentilerin seri bir şekilde bozulduğu bir haftayı geride bıraktık. Piyasalar mevcut düzeylerini korumakta zorlandı, riskten kaçınma eğilimi daha belirleyici oldu. Varsayılan nimet-külfet dengesinin gerçeği yansıtmadığı, yapay beklenti ve müdahalelerde korunamayacağı kanaati güçlendi. İçeride yaşanan olumsuzlukları küresel sıkıntıların gölgesinde tutmak pek mümkün olmadı; içeride ve dışarıdaki eğilimlerin farklılaşması olasılığı arttı. Hal böyle olunca içeride yaşananlara odaklanmak gerekti.
Bütçe açığının daha da kötüleşmesini önlemek ve mali disiplini korumak adına alınan ve alınacak önlemler makroekonomik göstergelere ilişkin beklentileri, kısa sürede telafi edilemeyecek şekilde bozdu. Ağustos ayı dış ticaret verileri ise hareket yeteneğinin iyice daraldığını açığa çıkardı. Başbakan'ın da müdahil olduğu gaz-fren tartışmaları belirsizlik ve kırılganlık algılamasının iyice artmasına katkı yaptı. Likidite ihtiyacını karşılamak üzere özelleştirme ve halka arz haberlerinin yoğunlaşması ise yatırımcıları tedirgin etti. Türkiye riskine ilişkin algılamalar on gün öncesine göre hatırı sayılır şekilde bozuldu. Bir yandan küresel durgunluğun güçlenmesi, diğer yandan benimsenen dış politika nedeniyle Ortadoğu ile ekonomik ilişkilerin bozulması kalan umutları da aldı götürdü.

Altın hariç ağustos ayı dış ticaret rakamları Türkiye ekonomisinin durgunlaşmaya devam ederek irtifa kaybettiğini, yumuşak inişin sert inişe dönüşebileceğini söylüyor. Dış ticaret hacmindeki daralma hem iç hem de dış satın imkanlarının daralmaya devam ettiğini, bu yılın üçüncü çeyrek döneminde büyüme beklenmemesi gerektiğini söylüyor. Ekonomik aktivitenin mevsimlik olarak zirve yapacağı döneme ilişkin daralma son çeyrek dönem içinde de olumlu kanaate izin vermiyor. Bu aşamada sormak gerekiyor durgunlaşma daha da etkin olmaya başlamışken mali disiplin korunabilir mi? Alınan önlemlerin sıkıntıyı artırması ihtimali güçlenmez mi? Ne yapar isek yapalım Euro Bölgesi ve Ortadoğu'ya ilişkin ihracattaki pay kaybını telafi etmek olası görünmüyor; alınan ve alınacak önlemler ise potansiyel iç talebi daraltıyor, tüketici güvenini tahrip ediyor ya enflasyon beklentileri bozuluyor ya da Türkiye riskine ilişkin algılamaları bozarak varlık değerlerini eritip bilançoları yıpratıyor... Bu ortamda borç-alacak zincirinin kırılması, sorunlu kredi hacminin artması, riskten kaçınma yönündeki eğilimlerin kredi verenleri ve alanları olumsuz etkilemesi gibi olasılıklar da güçleniyor. Gaz-fren tartışmalarını geniş bir açı ile bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor. Mali disiplinin yaratacağı sinerjiden yararlanmayı düşünenler ile bu kez durumun daha fraklı olduğu noktasından hareket edenler, belli ki dile getirilmeyen tehlikelerden dolayı çok rahatsızlar ve tek bir yaklaşımda uzlaşamıyorlar. Para politikası ve faizler konusundaki farklı söylemler bu durumun sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Para politikasının enflasyon endişesi ile bu yılın ilk yarısında sıkı tutulması olumsuzluklara ve buna bağlı beklenti bozulmasına sebep olmuş olabilir. Fakat bu saatten sonra tersinin yapılması olumsuzlukların azalacağı ve tüm beklentilerin istenen rotaya dönmeye başlayacağı anlamına gelmeyebilir. Zira enflasyon baskısının hızla artması, durgunluğun canlanmaya dönüşmesi yerine derinleşmesine hizmet edebilir. Ağırlaşan sorunlar ve büyümesine izin verilen aşırılıklara bağlı dengesizlikler Türkiye'yi de likidite tuzağı ile tanıştırıyor. 2011 yılında kredi artış hızını kontrol altına almakta ve cari açığın büyümesini önlemekte çok zorlanmıştık; bu kez de tersini yapmakta zorlanabilir, yan tesirlerin ön plana çıkması nedeniyle olumsuzluğun büyümesini engellemeyebiliriz... Durgunluk küresel ölçekte etki alanını genişletir iken yatırım ve tüketim eğilimini yeniden güçlendirmek kolay olmayacak. Gelişmiş ekonomilerdeki görece kapsamlı parasal genişleme kararlarına rağmen sermaye hareketlerinin artmaması ve riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olması, tüm umudu para politikası gevşemesine bağlamanın çok riskli olabileceğini düşündürüyor. Çok risk taşıyan birilerinin kredilerle desteklenerek rahatlatılması ekonominin toparlanacağı anlamına gelmeyebilir veya aksine onların baskı altında tutularak mevcut risklerine prangalanması da çözüm değildir.

Ortada çok tuhaf bir durum var maliye politikasını gevşetemiyor, mevcut disiplini korumak için gelir yaratmak ve harcamaları kısmak zorunda kalıyoruz. Para politikasını gevşetmekten ise her zamankinden daha çok korkuyoruz. Yaklaşık iki yıl sürecek seçim maratonu sürecine giriyor olmamız da ek bir güvensizlik yaratıyor. 2013 yılı sonuna ilişkin ekonomik tahminler temenni olmaktan öteye gidemiyor. Ekonomi nasıl olup da büyüyecek, enflasyon nasıl kontrol altında tutulacak, istihdam korunabilecek mi bilmiyoruz!.. Bu bir belirsizlik deryasında nasıl yatırım yapılacak? Her şeyini kaybetme riskini alabilecek yatırımcı hacmi artıyor mu, yoksa azalıyor mu? İstisnaları abartmak sonucu değiştirir mi? Ankara frene basar ise herkes basacak, boşa koysan dolmayacak, doluya koysan almayacak... Görünen o ki önümüzdeki dönem bu yılın ilk yarısını bile çok aratacak!..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar